3.Bölüm ~ Meydan Okuma

179 28 18
                                    


Bir çeşit kovalamacanın içindeydim. İnsan kendini kaç kere bilinmeyene bu kadar yakın hissedebilirdi ki? Sanki oldukça yakınındaydım ama bir o kadar da uzağındaydım. Yakınlık ile uzaklık arasındaki tüm mesafelerin yok olduğu bir hissiyatın içinde ne söylemem gerektiğini bilmeyen bir haldeydim. Aramalarımın sonucunda kendimi bir girişte bulmuştum çıkış ise hala göremediğim kadar uzaktı bana.

Bu kafe yanlızca ona açılan gıcırtılı bir kapıydı. İzin almadan tüm cüretkarlığımla içeri girdiğimde sesi çok net duymuştu. Ona yaklaşabilen birinin varlığı oldukça tedirgin edici olmalıydı. Sirvi dilli yazısı bana bunu düşündürmüştü.

Anlıyordum ki bu kovalamacada attığım adımları biraz değiştirmem gerekiyordu. Direk sorduğum sorular cevaplarını bulmaktan çok uzaktı.

"Bunun bir nedeni olmalı."

Son bir denemeden sonra yavaş yavaş ısrarcı tavırları kenara koyuyormuş gibi yapmaya karar vermiştim. Belki de pes ettiğimi düşünmeleri gard indirmelerini sağlar ve bana kapıyı biraz daha aralardı.

"Korku mu?" dedim bir adım Müjdat beye yaklaşmıştım. " Sadakat mi?"
Göz ucuyla Ahmet'in tepkilerini de kontrol ediyordum. Yardım etmek istiyordu değil mi? Bilmediği bir konuda işini boşverebilecek kadar düşündürücü bir yardımseverlikti.

Müjdat bey biraz kızgın ve oldukça ciddi bir tavırla "Sadakat." dedi.

"Bir yerde korku da sadakati getirmez mi?"

"Korku sadece köleliği getirebilir. Sadakat bir vefa işidir. Hakikatli bir dostluk paylaşan herkes bunu bilir."

Ses tonu yumuşak ama bir o kadar da vurucuydu. Yılları tecrübe etmiş bir adamla kelime yarıştıramazdım. Haddimi aşmak istemiyordum ki bunun sınırına geldiğimin de farkındaydım. Bu yüzden sessiz kalmayı seçtim. O sırada içeriden bir kahve sipariş sesi yükseldiğinde Müjdat bey izin isteyerek yanımızdan ayrıldı. Bense bunu fırsat bilerek yaramaz bir çocuk gibi kafeyi dolaşmaya başladım.

Oldukca dar ve uzun bir kafeydi. Kapı dışında kaldırımın kenarına yerleştirilmiş birkaç masa olmasa benim durabileceğim bir mekan olamazdı. Uzun süredir badana yapılmadığını belli eden duvarlar yaşlı izlenimi veriyordu. Müjdat bey gibi görmüş geçirmiş duruyorlardı.

İki masanın dayandırılmış olduğu duvarda yer yer kalem izleri vardı. Yakından baktığımda farklı ellerden yazılmış bir çok cümle görmüştüm.
Gözüme sağ köşedeki 'sevmek sanat işidir' yazısı takıldı. Onun üstünde büyük harflerle 'Affet artık zalımın kızı' yazılmıştı. Bu beni biraz gülümsetmeye yetmişti. İnsanların yaşadıkları bir duvarda iz ediyordu.

Bir iz... Bir anı... Yazmış olabilir miydi? Aniden kafamı çevirip Ahmet' e döndüm. O kitaplığa dayanmış yine tüm sakinliğiyle beni izliyordu. Hiç konuşmadan gözlerime öyle bir bakıyordu ki, benim söylemek istediğim kelimeleri ben daha dudaklarımı oynatmadan bilebilecekmiş gibi duruyordu. Bir anlığına gözlerim gözlerinde takılı kaldı. Uzun kirpikleri ve kara kara bakan gözleri yüzünde en çok dikkat çeken kısımdı. Gözaltları ise bana yanlış alışkanlıkları olabileceğini düşündürüyordu.

Bakışmamızı Müjdat beyin götürdüğü kahveler bölmüştü. Daha doğrusu böldüğü benim bakışlarımdı. Dikkatimi kitaplığın solunda kalan duvara yöneltmiştim. Bir tablonun varlığı içeriyi tek başına aydınlatmaya yetmişti. Sanatın hayat veren bir tarafı vardı. Tablonun altında ise sararmış bir çerceve duruyordu. Fotoğrafa iyice yaklaştığımda bunun bir gençlik fotoğrafı olduğunu anlamıştım.

İzlere DokunulmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin