29.Bölüm ~ Skandal

37 1 0
                                    

Günün geri kalanı sessizlik içinde yemek yiyerek geçmişti. Biz poşetin içindeki pizzaları masaya serene kadar çoktan soğusalar da sessizlik kadar üşütmüyordu. Pizzasını ilk bitiren Oğuz olmuştu. Gitmek için acele eder gibi bir hali vardı. Oysaki bir zamanlar kalmak için çırpınırdı.

Onu geçirdiğimde kalan son dilimlerimizi de yiyip sırayla banyoya girmiştik. İlk sırayı Ilgaz'a vermeyi seçip yatağını yapmıştım. Biliyordum ki uyumadığı bütün gecenin ardından en çok ihtiyacı olan erken yatmaktı.

Yattığında bir süre başında bekledim. Sanki gücüm yetecekmiş gibi yerini yadırgamamasını ya da hiçbir köşesi değişmeyen evimizin anılarıyla üzülmesini engellemek istiyordum.

İkisini bencil olmakla suçladığım yılların ardından bu davranışları kendimi dokunulmaz hissettirmişti. Bir de artık bencil kelimesinin insanda yarattığı etkiyi biliyordum. Hoşuma gitmemişti. Artık doğru gelmiyordu.

Yeni güne ise duyguları alınmış gibi hissederek uyanmıştım. Bir kahve içip evden çıktığımda saat sabahın erken saatleriydi ve Ilgaz hala uyuyordu. Mutfağa telefon numaramı değiştirip ardından yayınevine gideceğime dair bir not bırakıp evden yavaşça çıkmıştım. Tabi iş yerinin numarasını eklemeyi de ihmal etmemiştim. Hattım muhtemelen hemen açılmayabilirdi ki tahmin ettiğim gibi de olmuştu. Benimle ilgilenen kız açılma süresinin akşamı veyahut ertesi günü bulabileceğini söylemişti.

Şimdi ise yayınevinde kendi masama son oturuşumun üstünden bir asır geçmiş gibi hissediyordum. İş planlarımız tamamen değişmiş, hala çıkış yapacağımıza güvenen birkaç çalışan ve yeni stajyerimiz ile birlikte koşturma içindeydik. Oğuz henüz gelmemişti ve Arzu heyecanlı gözlerle bana bakıp ben yokken yapılanları özetliyordu.

"Bu arada fuara beş gün kaldı." dedi Arzu. Bunu ikinci kez hatırlatıyordu. Konuşmaya hevesliydi çünkü kendini göstermek istiyordu. İlk iş heyecanları  kıymetli olurdu ve ne yazıkki gün geçtikçe etkisi kayboluyordu.

"Henüz yeni hattım açılmadı. O yüzden ofis telefonu bugün bende." Oğuz ofis telefonunu Arzuya bırakmış ve gelen aramaları kendisine bildirme görevini de yüklemişti. Notlarının hemen yanına koyduğu telefonu aldığımda Arzu'ya bir stajyer için fazla yüklendiğimizi düşünmüştüm. Ayrıca kızı sevmiştim. Ayaklarının üstünde sağlam duran kadınları her zaman severdim.

"Başka bir şey yoksa sen biraz dinlen. Kahvaltı ettin mi?"

"Ettim, Feray Hanım. Teşekkür ederim."

Arzu odadan çıktığında sandalyede geriye yaslandım. Cam kapının ardından ofisin geri kalanını ve çalışanlarımızı görebiliyordum. Uğruna savaştığım hayatımı çıktığım yolda unuttuğumu farketmek içimi acıtmıştı. Kurtarmak istediğim yayınevimken savaşımı kendime vermiştim. İçeride gördüğüm tüm insanlar ve eşyalar Saye yayınevinden bir parçaydı ve benim kurulu hayatımdı. Bursa macerasında gerçek hayatıma bir perde indiğini anlamam çok zamanımı almıştı. Anlamıştım ki her şey yolunda gitse ve anlaşma yapılsa bile kitap benim için hiçbir şeyi düzeltmeyecekti.

Düşüncelerimi Oğuz'u kapıyı ritmik bir şekilde çalması böldü. Biraz yanımdaki masa kendisine aitti ama yine de bestesini dinlemem için beni zorluyordu. "Kapıyı rahat bırak." dediğimde son bir kez daha tıkladı. Güzel bir haber getirdiği gülümsemesinden belliydi.

"Bugün Nihan' ın kitabı baskıdan çıkıyor. Bu da..."

"Ön satışı ve asıl tanıtımı fuarda yapacağız demek oluyor."

Sözünü tamamlarken gülümsemesini bana da bulaştırmıştı. Nihan'ın bizimle çalışması bu yıla damga vuracağımız ikinci durum olacaktı. Artık Mortal oyun dışında kaldığına göre elimizdeki en büyük koz Nihandı.

İzlere DokunulmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin