24.Bölüm ~ Anayol

54 2 0
                                    

Ilgaz hala elinde olan telefonumu parmakları arasında öyle bir sıkıyordu ki sanki hesap sormak ister gibiydi. Biliyordum. Onun da aklında bu noktaya nasıl geldiğimiz yönünde düşünceler vardı. Ve yine biliyordum ki parmaklarının arasından telefonuma yansıyan öfkesinin bir kısmı da kendineydi. Bana göz kulak olamadığını düşüncesiyle suçluluk duyuyordu.

Ben ise onu bu yönde suçlamıyordum. Başlarda yanımda olmasını istediğim günlere karşı şimdi iyiki bu yolu yanlız adımlamışım diyordum. Ilgaz'ı kafeye kitap taşımaya götürdüğüm için bile içimde bir pişmanlık duygusu vardı. İçine girdiğim tehlikeye onu da çekmiş olmaktan korkuyordum.

Telefonumdan yeniden bir mesaj sesi yükseldiğinde bunun beklediğimiz adres olacağını düşünmüştüm. Mesajı açmak istesem de Ilgaz sorgular bakışlarıyla birlikte telefonumu esir almış gibiydi. Camın önünde öylece birbirimize bakmaya devam ediyorduk.

"Mortal konusu kapandı öyle mi?" diye sordu bu sefer iğne dolu bir sesle. İncecik aldığı kaşlarıyla onaylamadığını belli eden tavrı bana akıllanmayacaksın der gibiydi.

"Neler olduğunu merak etmek en başından beri haddimize değildi." dediğimde bakışları biraz daha yumuşamıştı.

Bir dedektif gibi geçmişinin ipuçlarını takip ettiğim anonim blog yazarı vardı. Her şeyi göze aldığımı düşündüğüm anda aslında gözden çıkaramayacağım bir çok şey olduğunu bana zaman içinde göstermişti. Reddedişlerim beni reddedişine karşılık bir başkaldırı sanırken bir zaman sonra kendi hayatım için yalvarır hale gelmiştim. Oysaki sadece otoriteden ve geçmişimin izi kalmış bir yarasından kaçmak istiyordum. İnsan kendini kanıtlama derdine düştüğünde cesaret edebildiklerine bir süre sonra geri dönüp baktığında inanamıyordu.

" Ama o haddi çoktan aştık."

Ilgaz boğazından gelen bir "Ah!" sesi ile bazen bana dayanamadığını dile getirdiğinde hala aklım gelen adresteydi. Gitmek ve gitmemek arasında yeniden bir karar sürecine girmiştim.

Yanımdan geçip gittiğinde koltuğun üstündeki not defterini ve yırtılan sayfayı bana yeniden hatırlamamı ister gibi kaldırdı.

" O adamın bize bir şey anlatmasına gerek yok. Ahmet 'in geçmişini kendi kaleminden okuduk. O adam bize bunlardan daha iyi nasıl bir kanıt sunabilir ki?"

Sadece "Bilmiyorum." diyebildim. Ilgaz'ın söyledikleri mantıklıydı ama bizim okuduklarımız sadece sonuçtu. Neler yaşandığını değil yaşananların sonucunda ne hissedildiğini biliyorduk. Vicdan azabı çeken bir çok cümleyle karşılaşmıştım.

Bu sefer Ilgaz'ın beni anlamasını umarak "Canı yanıyor." dedim. " Blog yazılarında ruhunun ölü olduğunu söylüyordu. Bugün o evin içine girdiğimde onu bütün duvarlarda gördüm. Vicdan azabı çekiyor."

Gözlerimi kapattığımda kendimi o karanlık odanın içinde hissedebiliyordum. Karalanmış duvarlar hangi çığlıkları susturmak içindi biliyorduk. Günahlarını benden kaçıramamıştı. Belki milyonlarca okurun haberi olmamıştı ama ben görmüştüm.

"Sen aklını kaçırıyorsun." dedi Ilgaz. Gözlerimi yeniden açıp kendi salonumuza döndüğümde rahat bir nefes aldım. Saniyeler süren bir görüntü bile beni huzursuz edebilmişti.

"Üç kişiyi öldürdüğünü söyleyen bir not var elinde ama sen hala vicdan azabından bahsediyorsun. Ve biliyor musun?" diye sorduğunda elindeki not defteri ve telefonumu koltuğa fırlatmıştı. Artık tamamen öfkesini bana yöneltiyordu. Koltukta defterin tellerine çarpan telefonumun sesi duyulduğunda Ilgaz sert bir şekilde" Belki de vicdan onun için sadece bir fantezi türüdür.Tam üç insan, üç nefes... " dediğinde bunu parmaklarıyla da gösteriyordu.

İzlere DokunulmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin