Keyifli Okumalar...
İşe giden insanların, sokakta annelerine bağıran çocukların sesleri penceresinden içeri odasına dolduğunda Şifa yüzüne vuran güneş ışığını engellemek için diğer tarafa doğru dönerek üzerindeki örtüyü kafasına kadar çekti. Bir süre o şekilde durduktan sonra örtüden dolayı nefes alamadığı için başını örtünün altından çıkarıp göz kapaklarını hafifçe araladı. Boş bakışları odanın içinde bir süre sessizce dolaştıktan sonra üzerindeki örtüden ayaklarıyla sıyrılmaya çalışıp yatağında oturur pozisyona geçti. Bakışları komidinin üzerindeki telefona kaysa da elini uzatıp alma girişiminde bulunmadı. Sonuçta arayanı da mesaj atanı da yoktu.
Yatağından kalkıp bir eli saçlarında odasından çıktığında mutfaktaki annesinin sesine doğru ilerledi.
"Düğün tarihi ne zaman? Ah, ne güzeldir şimdi o heyecanlar. Şifa mı? Hâlâ aynı, erkek arkadaşı da yok."
Şifa, omzunu mutfak kapısına yaslayıp annesinin telefonda kim bilir kime kendisini çekiştirmesini dinlemeye başladı.
"Öğretmen mi? Bilemedim şimdi, Şifa pek sevmiyor böyle emri vakileri. Ben konuşurum onunla, tamam. Görüşürüz canım." Annesi telefonu kapatıp arkasını dönmüştü ki kapının önünde saçları birbirine karışmış, uyku mahmuru gözlerle kendisine bakan Şifa'yı görünce bir eli korkuyla kalbinin üstüne gitti.
"Şifa, Allah iyiliğini versin emi? Kalbime indireceksin bir gün benim."
"Sabah sabah birine beni anlatıyordun. Duydu bu kulaklar, dökül bakalım Ayşen Hanım."
"Ne anlatacağım canım, öyle halin hatırını soranlara cevap veriyordum."
"Bu kadar yani? Öğretmen falan duydum ben."
"Sanem teyzenin bir tanıdığı varmış da çocuk öğretmenmiş, evlenmek istiyormuş."
"Anne, bak uzak duruyorsun böyle meselelerden."
"Aman hemen kız, hemen söylen. Abisi kılıklı."
"Ben şuan evlilik düşünmüyorum anne. Sen ilk önce abime kız bul."
"Kızım ben sana evlen mi diyorum? En azından görüşürdünüz belki sevgili falan olurdun. Ne abin ne sen, bu sevgilim diyerek beni kimseyle tanıştırmadınız."
"Ah, kıyamam ben sana Ayşen Sultan buna mı üzüldün sen? Hemen sokaktan birini tutar getiririm ben sana."
"Deli, git alini yüzünü yıka da kahvaltı yapalım." Annesi konuyu kapatıp buzdolabına yöneldiğinde Şifa da banyoya gidip elini yüzünü yıkadı, dağılmış ve daha da kabarmış olan saçlarını düzelterek banyodan çıktı.
"Şifa."
"Efendim, anne?"
"Ekmek yok, gidip iki tane ekmek al." İşittikleri karşısında omuzları düşerken ayaklarını adeta sürükleyerek odasına girdi. Üzerini hızlıca değiştirip dolaptan kalın, örgü hırkasını alıp odadan çıktı.
"Anne, başka bir şey istiyor musun?"
"Hayır, çabuk gel yumurtayı yapıyorum."
"Tamam."
Şifa ayağına terliklerini geçirip evden çıktı ve mahallenin bakkalına doğru ilerlemeye başladı. Mahalleden tanıdığı insanlara selam verdikten sonra bakkala girip iki tane ekmek ve raftan iki tan çikolata alarak kasaya yöneldi.
"Günaydın Mahmut amca, nasılsın?"
"İyiyim kızım sen?"
"Ben de iyiyim." Şifa, aldıklarının parasını verip Mahmut amcayla kısa konuşmasından sonra bakkaldan çıkıp evine doğru yönelmişti ki bakışları karşıdan gelen adama takıldı. Kaşları istemsizce çatılırken adamı incelemeye devam etti. Bir yetmiş boylarında, kahverengi saçlara sahip, çelimsiz biriydi. Adam sakince yanından geçip gittiğinde Şifa, arkasını dönüp adama bakmaktan kendisini alamadı. Gözlüğünden dolayı gözlerini göremese de adamın da kendine baktığına emindi. Aklına annesinin hazırladığı kahvaltı gelince daha fazla oyalanmadan adımlarını hızlandırarak eve gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Benim Romanımsın
General FictionO, aslında kimdi? Bir adam, gizemlerle dolu... Geceleri, şehrin karanlık sokaklarında Barut ismiyle hayat buluyor. Ve şehrin yüzlerce mahallesinden birinde genç bir kadın, onlarca yazma girişimine rağmen asıl romanını yazmak için ilham kaynağını bek...