Bölüm*17*

7K 780 438
                                    


Keyifli Okumalar...


Soğuk... İnsanın derisinden sızıp kemiklerine kadar işleyen bir soğuk. Doğanın ve zamanın kollarına teslim edilmiş mekanda en son ne zaman sıcaklık olmuştur acaba? En son ne zaman, bu soğuk beton ve duvarlar ısınmıştır?

Bilinci kendine gelmeye başladığında hissettiği ilk şey iliklerine kadar işleyen acımasız soğuk oldu. Üzerinde oturduğu betondan yayılan soğuk içini titretmişti. Göz kapaklarının üzerilerine tonlarca ağırlık konmuş ve Şifa'dan zayıf göz kapaklarıyla bu tonlarca ağırlığı kaldırması istenmişti adeta. Yavaş hareketlerle açılan göz kapaklarının ardından güneş ışığını ve yazılar yazılmış duvarları gördü. Derin bir nefes alıp ağrıyan kollarını hareket ettirmek istediğinde bileklerinin acısıyla yüzü buruştu. Demir gibi bir şeye elleri arkasından bağlanmış durumdaydı. Nerede olduğunu anlamak için etrafa bakınsa da nerede olduğu konusunda hiçbir tahmin yürütememişti bile. Neredeydi? Buraya nasıl gelmişti? Neden bu haldeydi?

İçindeki durumu açıklığa kavuşturacak sorular zihninde belirmeye başladığında bu sorulardan sadece birine cevap verebildi. Bakkaldan çıktığında yaşadıklarını hatırlayınca burnundan derin bir nefes alıp gözlerini kapatmıştı ki işittiği ayak sesiyle tekrar gözlerini açtı. Burnu kızarmış ve şişmiş bir adamla bakışları kesiştiğinde bu adamın bakkalın önünde kendisini tutan adam olduğunu anladı.

"Sonunda uyanmışsın."

"Neredeyim ben? Ve siz kimsiniz?"

"Ufak bir misafirlik olarak düşün."

"Misafirlik? Hayatımda daha önce böyle bir davete icabet etmemiştim. Ah, pardon zorla misafiriniz oldum!" Şifa, yüzünde hiçbir mimiğini dahi oynatmadan adama bakmaya başlayınca adam garip, hatta tiksinti verici bir şekilde gülümseyip birkaç adım uzaklaşmıştı ki Şifa başka adım sesleri işitti. Başını adım seslerinin geldiği yöne çevirdiğinde gördüğü yüz ile aldığı nefes soluk borusunda takılı kaldı.

Asla unutmayacağı yüzün sahibi işte karşısında duruyordu. Hiçbir şey olmamış gibi ellerini cebine sokmuş, kendisine gülümsüyordu. Şifa, yumruk yaptığı elini adamın yüzüne indirmeyi ne kadar çok isterdi oysaki! Bağlı olduğunu bilmesine rağmen olduğu yerde kıpırdadığında adamın yüzündeki gülümseme daha da genişledi.

"Senin gibi bir hanımefendiyi böyle ağırladığım için kusura bakma."

"Hanımefendi? Ellerimi çözersen bu hanımefendi çok memnun olacak."

"Maalesef o dediğin mümkün değil."

"Neden buradayım?"

"Sen kimsin, sorusunu işitmedim. Yoksa beni tanıyor musun?"

"Ümit Çelik. Seni, tabi ki de tanıyorum. İnsanlar genelde fotoğraflarda daha çirkin olurlar. Ama sen gerçekte de bir o kadar çirkinmişsin. Ruhunun pisliği yansımış galiba yüzüne."

"Düşündüğümden daha konuşkan çıktın."

"Emin ol, sana söylemek istediğim o kadar çok şey var ki."

"Bir ara onları da dinlerim ama ilk önce sorularımın cevaplarını dinleyeceğim. Barut'la ne işin var? Nereden tanışıyorsunuz?" Şifa, işittiği soruya cevap vermeden önce sessizliğe bürünüp adamın yüzüne bakmaya başladı. Alparslan'dan şüpheleniyorlardı. Ağzından çıkacak her kelime Alparslan'ın hayatını tehlikeye atabilirdi.

"Beklemeyi çok sevmem. Konuş."

"Kim olduğumu biliyor musun?" Şifa, kendisine sorulan soruları es geçerek adama bir soru yönelttiğinde Ümit birkaç adım atarak yakınına geldi.

Sen Benim RomanımsınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin