Bölüm*21*

7.9K 762 501
                                    

Keyifli Okumalar...

Bölüm ithafı; Besosculo adlı tatlı okuyucuma bu bölümü ithaf ediyorum ^^

Dünyada onlarca insan aynı anda ölüp aynı anda ilk nefesini almaya başlıyordu belki de. Bir hayat sönerken, başka bir hayat acımasız dünyanın kucağında gözlerini açıyordu. Yaşam ve ölmek... İki zıt kavramın birbirini çağrıştırması ne kadar da ironikti. Her doğan ölmek için doğradı.

Sahi, ölmek için doğuyorsak neden kısacık ömrümüzü zararlar yaratarak geçiyorduk? İnsan, bir dakika içerisinde sıkışmış gibidir. Bugün doğar, yarın ölür. Doğum ve ölüm arasında geçen o aralıkta neler yapmıştır, önemli olan bu değil mi?

Hayat, yeterince zorken insanlar neden daha da zorlaştırır? Kaç kişi ölünce hatırlanacaktı? Kaç kişi ismini ölümsüzleştirecekti? Bazı yazarlar, bilim adamları, siyasetçiler vs. dışında kaç kişi ölümsüzlüğü yakalayacaktı? Hayat bu iken neden zulüm, zorbalık, haset içerisinde ruhumuzu yıpratıyorduk ki? Kendimizi yıpratırken aynı zamanda başka insanları da neden üzüyorduk? Kötü hatırlanmak için insanların bu çabası neden?

Ümit Çelik... Karanlık bir gecede, bir polis karakolunun nezarethanesinde bazı insanların hafızasında kötü kelimesi içerisine hapsedilmişlerden sadece biri. Kısa hayatlarımızda, acıyı ruhumuza ortak eden 'insan'lardan sadece birisi...

Şifa, arabanın arka koltuğunda başını pencereye yaslamış kendi içine gömülmüştü. Bakışları, geçtikleri sokaklarda dolaşıyor gibi görünse de aslında kendi içinde dönmüştü. Kulakları, Hakan'ın ve Alparslan'ın seslerini istese de beyni sözlerini algılayamayacak kadar düşünceler içerisindeydi. Ruhu, aklı garip bir huzurun eşiğinde dolaşıyordu. Gözlerini kapatmıştı ki ismini işittiğinde kendine geldi. Kafasını camdan uzaklaştırıp doğrulduğunda kafasını uzatmış kendisine bakan Alparslan'la bakışları kesişti. Yüzüne içten bir gülümse yerleştirdiğinde Alparslan'ın yüzüne yerleşen düşüncelerin birazı dağılmıştı bile.

"İyi misin?"

"Evet, dalmışım. Arabaya binince nedense hep uykum gelir."

"Yorgun gözüküyorsun. Benimle eve kadar gelmene gerek yok. Seni evine bırakalım istersen."

"Hayır, senin sağ salim evine girdiğini göreceğim. Yoksa evine gelmemi istemiyor musun?"

Şifa, konunun yönünü değiştirdiğinde sorusuna karşılık Hakan'dan geldi.

"Şifa, sen bu adamı hiç tanımıyorsun. Çok pis birisidir. Evi de kesin pislik içinde zaten uzun zamandır kapalı ev. Utanıyor işte."

Alparslan, kendisini Şifa'ya kötüleyen arkadaşına kötü bakışlarını gönderirken Şifa gülümseyerek Hakan'ın sohbetine katıldı.

"Ah, ben onun gerçek yüzünü yavaş yavaş görüyorum. Malum bana hep yalan dolanlarla geldi."

"Sen de çok yalanlara inanmış gibi davranıyorsun." Alparslan da sohbete dahil olup kendisini aklama çabasına girince Şifa, ışıldayan gözleriyle kafasını öne doğru uzattı.

"Kolay mı bir kadını kandırmak?"

"Valla haklısın. Siz kadınlardan korkulur."

"Alparslan, sen bu aralar çok fazla 'kadınlar' deyip duruyorsun. Dikkat et de bir yerde o kadınlar başına patlamasın."

"Ben lafın gelişi söylüyorum, sen yanlış anlıyorsun."

"Lafın gelişi mi gidişi mi bilemeyeceğim artık. Sen söyle Hakan, Alparslan'ın lafın gelişi kurduğu cümlelerden şüphelenmeli miyim?" Hakan, topun çift arasından çıkıp kendisine dönmesi karşısında şaşkınca yanındaki arkadaşına baktı. Alparslan, kaşlarını yukarı kaldırmış konuşmaması konusunda kendisini uyarıyordu. Bakışları Alparslan'dan dikiz aynasına kaydığında Şifa'nın mavilerinin kılıç olup boğazına dayandığını hissetti. Öyle bir bakıyordu ki 'Yalan söylersen anlarım, yaşamak istiyorsan tarafsız ol!' der gibiydi. Sesli bir şekilde yutkunup terleyen elleriyle direksiyonu daha sıkı kavradı.

Sen Benim RomanımsınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin