Bölüm*29*

7.2K 639 228
                                    



Keyifli Okumalar...



Bazı insanlar sevmeyi bilmez. Severken kırar, dökerler ve çoğu zaman karşılarındaki insanda bıraktıkları hasarın farkında da olmazlar. Çoğu bilerek yapmaz bunu sadece nasıl seveceklerini bilmezler. Onlara sevmeyi, sevgiyi öğretmek lazım. Bir insanı sevmenin en güzel yanının ondan bir şeyler götürmek yerine ona bir şeyler katmak olduğunu öğretmek lazım. Dünya üzerinde sevmeyi öğrenememiş yüzlerce hatta binlerce insan var. Hepsine öğretmek mümkün mü? Bilinmez ama bir kişi onlarca kişi demektir. Ben işe bir kişiye, ona sevmeyi öğreterek başladım.

Şifa, yazdığı satırları son kez okuduktan sonra temiz havayı ciğerlerine çekip gözlerini kapattı. Elle tutulur hiçbir şey yazamıyordu, bu aralar. Kelimeler kafalarına göre davranıp etrafa kaçışıyor ve Şifa'nın kafasının içerisinde bir sıraya girmemek için savaş veriyorlardı.

Gözlerini açmadan elinde tutmaya devam ettiği not defterini bacaklarının üstüne bırakıp derin bir nefes daha aldı. Burun deliklerinden içeri dolan denizin kendine has o tuzlu kokusunu duyumsayınca dudakları yorgun bir tebessümle yukarı kıvrılmıştı.

Son zamanlarda yaptıklarını, telaşlı yaşamını düşündü. Abisinin düğün telaşından artık kurtulmuşlardı ancak Şifa'nın işleri bitmek bilmiyordu. Annesiyle abisinin odasını boşaltıp annesinin yeni hobisi olan ebru için orayı bir oda haline getirmişlerdi. Yeni çıkacak kitabındaki eksiklikleri halletmek için çabalayıp durmuştu, hemen arkasından başka kurgular kafasının içinde filizlenmek için sıraya dizilmişlerdi. Alparslan ile görüştükleri kıt kanaat zamanlarda yaptıkları ufak tefek ev alışverişleri de vardı.

Şifa, Alparslan'ın evindeki eşyalardan oldukça memnun olsa da Alparslan bir şeyleri değiştirmek için ısrarcı davranışını sürdürüyordu. Alparslan her şeyin Şifa'nın istediği gibi olmasını istiyordu ancak Şifa, Alparslan'ın evindeki mobilyaları seviyordu. Sade ve şıklardı. Genel olarak bakıldığında evde ufak tefek eksiklikler dışında bir şey yoktu.

Şifa, abisinin düğününü hatırlayınca ister istemez kendisini koca bir yapılacak işin içerisinde buluyordu. Özellikle de bu kendi düğünüydü ve her şeyle tek tek ilgilenmesi gerekiyordu ancak Şifa'nın böyle bir isteği de yoktu. Düğün yapmak yerine nikahtan sonra aile üyeleri ve birkaç eş, dost ile yemek yemeyi tercih ederdi. Bu düşüncesini Alparslan'a söylediğinde onun yüzündeki şaşkın ama kararsız bakışları görmüştü.

Düğün olsa Alparslan'ın aile üyelerinden katılacak çok fazla insan yoktu. Şifa'nın düğününü bekleyen onlarca akrabası vardı ancak bütün bunlar bir yana çekilip Şifa'ya olması gereken en önemli kişinin yokluğunu hatırlatıyordu. Babası... İsteme, söz, düğün vs. bütün bunlarda gözleri istemsizce Çağla ve babasına kayıp durmuştu. Onların hem hüzünle hem de mutlulukla parlayan gözlerine bakarken ruhunda hissettiği yokluğa nasıl çare bulabilirdi ki?

Kapattığı gözlerini aralayıp bakışlarını denizin maviliğinde dolaştırdı. Düşüncelerini şimdilik bir kenara yığarak onlara sırtını dönmek en iyisiydi. Tek başına düşününce hiçbir şeyin içinden çıkamıyordu, o düşünce yığınına Alparslan ile bakabilirlerdi.

Bakışları bileğindeki saate kaydığında saatin neredeyse üçe gelmek üzere olduğunu fark etti. Kucağındaki kalemini ve defterini toplayıp çantasının içine koyduktan sonra her zaman alışveriş yaptığı Alparslan'ın evinin yakınında bulunan marketin yolunu tuttu.

Alparslan bugün işten geç çıkacaktı ve Şifa da ona sürpriz olarak sevdiği yemekleri hazırlayacaktı.

Saatler birbirini kovalayıp aktıktan sonra Şifa, yorgunluktan bitap düşmüş bir halde mutfaktaki sandalyeye yığıldı. Yemek yapmadan önce etrafı toparlayayım derken, yerleri sil, toz al, çamaşırları da halletmiş üzerine de akşam yemeğini yapmıştı.

Sen Benim RomanımsınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin