Bölüm*22*

7.5K 746 386
                                    


Keyifli Okumalar...


Ufak şeylerin kalplerde bıraktığı izler bazen çok sarsıcı olur. Bir dokunuş, bir söz, bir bakış ya da herhangi bir içten gelen tebessüm... İnsanlar, bu maddiyatçılık üzerine kurulu devirde bu şeylere hasret içerisinde yaşarlar. Bir selama bile sevinirler, mutlu olurlar. Kendilerine edilen güzel bir kelâm günlerini güzelleştirir. Aslında, biz insanlar ufak şeylerle mutlu oluruz da bazen kendimizi maddiyatın pençesine kaptırabiliyoruz.

Hayat, insan için kısa olduğu kadar belirsizdir de. Bugün zengin olan belki yarın en fakir insan olur. Para, su misali akar avuçlardan. Paraya güvenilmez. Sevgiye mi güvenelim diyen olur şimdi. Hayır efendim, sevgiye de güvenmeyin. İnsan, değişir. Duygular, değişir.

Şifa, şimdi hazırladığı kahvaltı sofrasına bakarken içinde bulunduğu durumu düşündü. Barut'u düşündü. İleride neler olabileceğini... Koca bir belirsizlik yumağına bakıyordu adeta. Sahi neler olabilirdi?

Her şey güzel gidebilirdi ya da belli bir noktada anlaşamayıp birbirlerinde yaralar bırakarak yollarını da ayırabilirlerdi. Kısa bir an Şifa, Barut'un olmadığı bir yaşam hayal etti. Ruhu, ani bir soğuk dalgası altında kalmış gibi titrediğinde kollarını gayrı ihtiyari kendine sardı. Şu zamana kadar onsuz nasıl yaşamıştı? Yıllardır, Barut bambaşka bir yerde bambaşka bir yaşam sürmüştü. Ve Şifa şimdi onun hayatına dahil olmuştu. Bu basit görünen olay aslında ne kadar muazzam bir şeydi. Şifa, içinde büyümeye başlayan duyguların etkisi altındaydı. Barut ile sevgili olduğunu sanki daha idrak edememişti. Bir şeyin onu sarsıp, birinin ona bunun doğru olduğunu yüzüne karşı haykırmasına ihtiyacı vardı.

Kaynayan çayın altını kapattığında mutfakta dolaştırdığı bakışlarını gri, kirli dolaplardan ayırıp balkona çıktı. İyice soğumaya başlayan hava vücudunu sarmalayıp geçerken bakışlarını soğuğa inat varlığını etrafa saçan güneşe çevirdi.

"Üşüyeceksin."

Şifa, yanına gelen Alparslan'a bakışlarını çevirdiğinde yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. Duygular da, insanlar da değişebilirdi evet. Ama bu düşüncenin hastalık halini almasına ve ona esir olmaya gerek yoktu. Yaşanan elbet yaşanırdı. O yüzden Şifa, gülümsedi ve kendisine değerli bir şeymiş gibi bakan adama sarıldı.

Birkaç saniyelik şaşkınlığın ardından Alparslan'da Şifa'nın sarılmasına karşılık verdiğinde dudaklarından dökülen ve şaşkınlığını belli eden sözlere engel olamamıştı.

"Bu sarılmayı neye borçluyum?"

"Bugün seni çalıştıracağım için güç toplamanı istedim."

"Peki, gün içinde gücüm biterse tekrar bu sarılmadan alabiliyor muyum?"

"Performansına bağlı olarak bunu düşüneceğim. Ben, Ayşen Sultan'ın kızıyım. O yüzden temizlik konusunda baya işimiz var."

"Ben yeni vuruldum. Umarım bana birazcık acırsın."

"Ama böyle yaparak beni kalbimden vuruyorsunuz Barut Bey! Sizin gibi bir adama yakışıyor mu? Şimdi nasıl hayır diyeceğim?" Şifa, sahte bir sitemle söylendiğinde Alparslan'ın dudaklarında gülümseme genişledi ve daha sonra yüzünü Şifa'nın saçlarına götürüp içine derin bir nefes çekti.

"Teşekkür ederim." Söylediği sözler üzerine, Şifa başını yasladığı göğsünden çekip kendisine bakmaya başladığında Alparslan gözlerinin buluştuğu mavilere bir kez daha hayran oldu.

Bu kız bir hırsız diye düşündü. Hem de arsız ve utanmaz bir hırsız. Fenerbahçe'nin, denizin, gökyüzünün kıskanacak kadar birçok insanın müptela olduğu o mavi rengini arsızca kendine almış ve ruhunu yansıtan gözlerine hapsetmişti.

Sen Benim RomanımsınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin