30~ Yubin

4K 723 505
                                    

Lütfen beğenip yorum yapmayı unutmayın. Her zamanki gibi yine bölümü kontrol etmeye üşendim :( Yanlışlarımı belirtirseniz düzeltirim. İyi okumalar!

Medya şarkısı: Park Jiyeon- Wishing On A Star (Dream High 2)

30. Bölüm

Üzgün hissediyordum. Yapacağım, yapmam gereken, yapmak zorunda olduğum her şeyden büyük bir üzüntü duyuyordum. Özellikle de dakikalar sonra içerisine gireceğim depoda yaşanacak şeylerden üzüntü duyuyordum. Uzatmadan bitirmem gereken bir görevin başındaydım ve sonunu görmek beni ölümüne korkutuyordu.

Jackson bana güvenmişti. Hyuna ona benim bir katil olduğumu söylediği halde bana güvenmişti. Yıllardır hayatında bulunan birinin yerine, sadece birkaç aydır tanıdığı beni tercih etmişti, üstelik bana aşık olmuştu. Ben ise onun bu hislerinin karşılığını, onu öldürerek verecektim. Öldürdüğüm hiçbir insanın ardından duymadığım pişmanlık, daha Jackson'ı öldürmediğim halde damarlarımda sinsi bir yılan misali süzülüyordu. Zihnimde beni uyuşturan havai fişekler patlıyor, tüm düşüncelerim pantolonuma sıkıştırdığım silahı hedef alıyordu.

Kendimi cesaretlendirmek için dudaklarımın arasından, sesli bir nefesi misafir ettim ciğerlerime fakat beni rahatlatması gereken bu nefesin ciğerimin tüm noktalarında hayali iğneler batırması ile dudaklarımı sertçe birbirine bastırdım. Kararsızlıkla bezenmiş bakışlarım önümdeki ufak evin tahtadan kapısına bakarken ellerimi yumruk yaptım. Biraz ilerimde duran arabaya bakarsak, Jackson çoktan gelmişti bile. Bana da içeri girmek, katil ifademe bürünmek, her zamanki serinkanlılığım ile günah çıkarma adındaki itiraflarını dinleyecek ve onu öldürecektim. Zorlanmam gereken hiçbir nokta yoktu.

Kimi kandırıyordum ben? Tetiği çekerken elim titremesin diye kendimi telkin ettiğim zamandan sadece saniyeler geçmişken, gerçekten rahat bir şekilde onu öldürebileceğimi mi sanıyordum?

Daha fazla kapının önünde dikilmem saçmaydı, zaten ne kadar beklesem de yapmam gereken şeyleri değiştiremezdim. Bu yüzden gitmemek için zorlayan ayaklarımı zorlukla hareket ettirip yarı açık şekilde duran tahta kapının önünde durdum. Elimi kapının üzerine koyup ittirdiğimde çıkan hafif gıcırtı sesiyle sanki bir eve hırsızlık yapmaya giriyorken yakalanmışım gibi panikleyip, duraksadım. Üzerimdeki paniği atamadıkça kendi özelliklerimin dışına çıkıyor, soğukkanlı hallerim saniyeler geçtikçe kayboluyordu.

Kendimi rahatlatmak için zamanım olmadan sadece bir kısmını açtığım kapı tamamen açıldı. İrkilerek kapının yüzeyine tutunmuş bakışlarımı kapıyı açan Jackson'a çevirdiğimde yutkundum. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı benim aksime. Azıcık geçtiğini düşündüğüm üzüntü hissi kalbimin ortasında büyük bir delik açtı.

" Tek erken gelenin ben olacağımı sanıyordum," dedi gülümsemesini bozmadan. Üstündeki bol, siyah renkli tişörtünün yakasını düzeltti garip bir gerginlikle. Onun üzerinde baskı kuran gerginlik ile benim tüm hücrelerimi kemiren gerginliğin nedenleri o kadar farklıydı ki, kendimi daha da baskı altında hissettim. Benimle buluştuğu için gergin olan Jackson'ın karşısında, tüm kötülüğü ve günahlarıyla onu öldüreceğim için gergin olan ben duruyordum. Kendimi ilk defa bu kadar acınası hissettim.

Yüzüme bir gülümseme yerleştirip, her zamanki oyuncu kişiliğime bürünmek istedim fakat her zaman oyunculuk yeteneğim için bana yardımda bulunan Drama Kraliçesi çoktan depresyon pijamalarını giymiş ve yorganının altına saklanmıştı bile. Jackson ile geçireceğim son dakikalarda bile oyun oynamamı, onu kandırmamı istemediği için böyle duvar örmüştü belki de aramıza. Haklıydı da, bu yüzden sadece üzüntümü beli etmemeye çalışarak mimiksiz olmaya zorladım kendimi.

Nightmare / VKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin