Bölüm 28

401 41 2
                                    

Onu hastaneye bıraktıktan sonra bende kütüphaneye yürüdüm hava yağmurlu bir bahar havasıydı baharın her halini seviyordum. Yürümek iyi gelmişti kafamda düşünceler dolanıyordu Özge'ye okumak için şiir karıştırmaya gidiyordum ama peki sevgilim miydi o benim ne yaşıyorduk işler sahiden karışıyordu derin bir nefes alıp başımı yukarı kaldırdım ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım..

Kütüphanede kitapları karıştırıyordum şiir zaten severdim hele Özge mutlu olacağı için bunu yapmak bana külfet gelmiyordu pencereye baktım yağmur başlamıştı sonra saati kontrol ettim az kalmıştı Özge'nin çıkmasına vakit ne çabuk geçmişti böyle kitapların arasında şaşırmıştım

Artık çıksam iyi olurdu hem biraz da yağmurda yürürdüm Özge iki şemsiye almıştı birini de bana verdi şemsiyem de vardı yani hem yürümeyeceksek yağmur ne diye yağıyordu?

Aldığım kitapları raflara tekrar dizilsin diye konulan yere bıraktım şemsiyeyi de alıp dışarı çıktım kampüsü biraz dolanacaktım geldiğim yolun tersinden yürümeye başladım yolu uzatmanın bir zararı yoktu hem böylece orada fazla beklemektense yürümüş olurdum

Çiseleyen yağmur altında sevdiğime yürüyordum bu tarifi zor bir histi sanki ayaklarımla değil de kalbimle tüm hücrelerimde yürüyordum. ona ihtiyacım vardı çünkü onu seviyordum

Hastanenin arka kapısına gelmiştim her yer ağaçlıktı yağmur yağarken ağaçların altında beklemek pek akıllıca olmayacağından arka kapıdan içeri girdim oradaki koltukların birine oturdum Özge kapıdan çıkmak için buradan geçecekti onu kaçırmazdım

10 dakika kadar bekledikten sonra Özge arkadaşları ile geliyordu ayağa kalktım beni görünce el salladı gülerek yanıma gelince arkadaşlarıyla vedalaştı kapıdan çıkarken koluma girdi şemsiyeyi ben tutarım diyerek tek şemsiyeyi açtım

"Nasıldı günün?" Yarım gün olduğu için daha iyi bir de insanın bekleyeni olunca daha kolay geçiyor zaman sen neler yaptın esas şair oldun mu kütüphane de şiir okumaktan? "Biraz daha kalsaydım olacaktım galiba, nereye götürüyorsun bizi?" Şöyle bir yürüyelim mi bence hava çok güzel şuan ne dersin? "Müthiş olur derim bende çok severim bu havayı" kol kola yağmurun altında yürüyorduk daha yeşillik ve sakin bir alana geldiğimizde şemsiyeyi tutarak üstümüzden indirdi.

Bence biraz ıslansak bir şey olmaz Çağrı? "Biraz yağmur kimseyi incitmez.. bir şair demiş" kütüphanenin faydaları deyip güldü "bunu daha önceden de biliyordum" şemsiyeyi kapattım elime aldım kolumdan çıkarak biraz önümde kollarını açtı

"İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım!" Bakalım diyerek başını kaldırdı, Dans ediyordu yağmurun altında ne çok seviyormuş meğer benim sevdiğim yağmuru çocuk gibi neşeliydi ıslanıyorduk ama umurumuzda değildi onu seyrediyordum

Toprak yağmura, ben sana aşık olduk yeniden. imkansız gibi görünen bu mesele..

Yağmurun altında o ve ben.. film sahnesi gibiydi yaşadığımız onu seyretmek ise ölümsüz bir şeydi..
hiç bu kadar sevmemiştim yağmuru hiç bu kadar sevmemiştim bir kimseyi..

Beni sev diye haykırmak istiyordum ama yapamazdım onu buna zorlayamazdım zaten onu sevdiğimi içten içe onu beklediğimi biliyordu eğer bana bir şey hissedecek olursa bana gelirdi ve ben onu çoktan bekliyor olurdum zaten.

Beni sev diye ısrar etmenin kimseye faydası yoktu hem sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart değil. biz böyle öğrenmiştik,

Şemsiyeyi açıp yanına geldim "bu kadar yağmur kimseyi incitmez ama bundan fazlası seni incitebilir hasta olabilirsiniz hekim hanım" çocuk gibi mızmızlandı ama haklı olduğumu biliyordu koluma girdi "artık üstümüzün kuruyacağı bir yere gidelim mi?"

Hep böyle korumacı mısındır? Diye sordu "insan sevdiklerini hep korumak ister içgüdüsel bir şey sanıyorum ki" ama çok yorucu da bir şey aynı zamanda kendinden çok beni düşünüyorsun sanki "kafamda bütün gün seninle dolaşıyorum" yorulacaksın bir gün pes edeceksin Çağrı bu kadar sevilmez..

"Aslında ben seni sevmiyorum artık" nasıl yani anlamadım yani elbette sevmeyebilirsin de ne bileyim şey işte "seni o kadar çok sevmişim ki vakti zamanında şimdi artık gerek kalmıyor hiç. Hani pes edeceksin dedin ya bil istedim"

Bir süre sessizlik oldu ne diyeceğini bilemiyordu zannediyorum, sonra konuştu buna bir cevap vermesem olur mu diyecek bir şey bulamadım da "olur tabiki bu arada şuradaki kafeye ulaşmaya çalışıyoruz değil mi?" Evet evet oraya girelim biraz üşüdüm sanırım deyip koluma daha sıkı sarıldı hava soğuk değildi ama ıslandığımız için üşüyorduk

İçeriye girip oturduk kahve söylemiştik pek konuşmuyorduk az önceki konuşmadan sonra aramızda bir sessizlik hüküm sürüyordu

"Üşüyor musun hala?" Yok daha ıyiyim geçti sen iyi misin? Ne açıdan demek isterdim bedenim üşümüyor ama ruhum üşüyor "iyiyim ben de"

Şeytan bu böyle olmayacak ben yapamıyorum deyip masadan kalk git diyordu böyle ne olduğumuz belli olmadan onun yakınında olmak sandığım kadar kolay ve güzel bir şey değildi...

AHRAR (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin