Öğle arası zili çalınca Ömer'in yanına gitmek için hızla ayaklandım. Çocuğu bir kez ekmişken ikinci kez olsun istemiyordum. Zaten benden daha iyi çizim yaptığı için çoğu yük onun üzerindeydi. Yalnızca Kimya Laboratuarının kapısının çok az bir yeri kalmıştı, onu da bitirdiğimizde daha fazla vaktimi bu salak iş için harcamak zorunda kalmayacaktım. Daha yeni kapıya ulaşmıştım ki Ömer'i kapıda gördüm. Kaşlarım çatıldıysa da bozuntuya vermedim.
"Bir şey mi oldu?" diye sordum yanına vardığımda. Geç de kalmamıştım, niye gelmişti? İçimi ısıtacak bir şekilde gülümsedi. Galiba şimdi kızların neden Ömer'den etkilendiğini anlıyordum. Çocuğun gülüşü bile iyiydi, kibar biri olduğunu söylememe gerek bile yoktu.
"Yok, şey diyecektim." Elini gergin bir tavırla ensesine attı. "Ben boyanacak kısmı bitirdim, yani gelmene gerek yok."
"Ne?" dedim şaşkınca. "Nasıl? Ne ara?"
"Dün okul çıkışı burada kaldım." Dün okula gelip geldiğini bile hatırlamıyordum ama sesimi çıkarmadım. "Bu sabah da derslere girmedim." Yuh, bunu niye yapmıştı ki? Beraber halledebilirdik.
"Sizin deneme sınavınız yok muydu sabah?" dedim, hâlâ şaşkınlığımı üzerimden atamamıştım. "Keşke bekleseydin beni."
"Vardı." dedi gülümsediğini saklamaya çalışırken. "Biraz ondan da yapmış olabilirim." Asıl sebebini öğrenince dayanamayıp ben de güldüm.
"Teşekkür ederim." diye mırıldandım. "Bitmeyecek diye çok korkmuştum."
"Belli ediyordun zaten." dedi şakacı bir tavırla. "Ama artık rahat rahat kitabını okuyabilirsin." Cümlesini bitirmesiyle yüzüne bakakaldım.
"Ne kitabı?" Sanki yanlış bir şey söylemiş gibi dudaklarını birbirine bastırdı. İstemsizce ürperdim.
"Şu durmadan yanında taşıdığın var ya." Gözleri göğsüme doğru kayınca çatık kaşlarla ben de baktığı yere baktım. "Şeker Portakalı." diye mırıldandı boynumdaki kolyeye bakmaya devam ederken. "Adını şimdi görüyorum gerçi. Şekerli bir şeyler olduğunu görmüştüm ama tam okuyamamıştım." Ne zamandır dışarıda olduğunu bile bilmiyordum ama rahatsızlık hissiyle elim kolyenin ucunu yakaladı.
"Ha, o mu?" Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Sadece kitabını seviyorum, yoksa bitireli çok uzun zaman oldu."
"Öyle mi?" dedi ilgili bir ses tonuyla. "Ben birkaç kez bizim sınıftaki kızlarda görmüştüm, yine de konusunu tam bilmiyorum."
"Okumak istersen ödünç verebilirim?" diye bir öneride bulundum. Gözleri arkama kaydığı sırada gözlerinde bir pırıltı yakalar gibi oldum.
"Aslında onun yerine bana kitabı kendin de anlatabilirsin." Tekrar bana baktı. "Okul çıkışı boş musun?" Ani sorusuyla yüzüne bakakaldım. "Belki bir kahve içeriz." Ciddi miydi? Dudaklarım bir şey söylemek üzere aralandı ancak benden önce davranan kişi resmen adımı haykırdı.
"Sevgi!" Omzuma atılan kolla anın kurtarıcısı Aslı'ya baktım. Elinde telefonumla bana bakıyordu. "Annen arıyor." Ekranı yalnızca benim görebileceğim bir şekilde tutuyordu ve ekran açıktı ama annem değil, arayan Aslı'ydı.
"Hah, ben de aramasını bekliyordum." dedim bozuntuya vermeden. "Teşekkür ederim." İlk telefona sonra da özür diler tarzda Ömer'e baktım. "Bunu açmam lâzım, üzgünüm."
"Tamam." dedi, hâlâ ümidini kaybetmiş gibi durmuyordu. "Çıkışa kadar haber verirsin bana." Hızla başımı salladım, aramayı açıp kulağıma götürdüm. Ömer gülümsedikten sonra arkasını dönüp gitti. O uzaklaşasaya kadar telefonu kulağımdan çekmedim.
"Lan kapat, dakikam az." Aslı'nın koluma vurmasıyla acıyla inledim, eli ağırdı hayvanın.
"Tamam be, kapattık." Aramayı sonlandırdım ve telefonumu cebime attım. "Hayatımı kurtardın."
"Tabi." dedi hiç çekinmeden. "Yoksa gül gibi çocuğu reddedecektin."
"Ne?"
"Ne demek ne Sevgi? Çocuğu hemen reddedeceğini biliyordum, biraz düşün ve kabul et diye araya girdim."
"Dalga mı geçiyorsun?" diye sordum. Çünkü tek ümidim dalga geçiyor olmasıydı.
"Hayır tabi ki." dedi hemen. "Ömer gibi çocuğu kaçırma diyorum."
"İyi de ben Ömer'den hoşlanmıyorum." Bana salakmışım gibi baktı.
"Zaten genelde sonradan hoşlanılır." dedi bıkkın bir tavırla. "Hem evde oturmandan iyidir. Sonsuza kadar Portuga'yı beklemeyeceksin herhalde."
"Portuga'yı beklediğimi kim söyledi?" dedim çenemi yukarı kaldırarak. "
"E o zaman?" dedi Aslı. "Neden Ömer ile kahve içmeye çıkmayasın?" Dudaklarımı büzdüm, bunun için bir sebebim yoktu ama istemiyordum. İçimden bir ses bunu yapmamamı söylüyordu. Ses çıkarmadığımı görünce "Ben kantine iniyorum, sen de çocuğun teklifini düşün." deyiverdi. Omzuma birkaç kez vurduktan sonra sınıftan çıktı. Sınıfın ortasında, boynumda Portuga'dan gelen bir kolyeyle öylece kalakaldım. Ömer'in teklifini kabul etmeli miydim? Yüzüm asıldı, ne yapacağımı bilmiyordum. Gitsem Portuga'ya ihanet olur muydu? İyi de onunla sevgili bile değildik. Yine de kalbini kırmaktan korktuğumu fark ettim. Benim kalbime böylesine iyi bakan birini nasıl bu şekilde kırabilirdim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Portuga | texting | TAMAMLANDI
Short Storyyourportuga: Şu an arkadaşlarınla oturup sohbet ediyorsun ve seni gördüklerini zannediyorlar Esprilerine gülüyorlar Oysa sen onlara yalnızca kendi yansımalarını gösteriyorsun Kendi acınası hallerine gülüyorlar Bu arada ben de güzelliğine yanıyorum...