"Yanından bir adım uzaklaşırsam şerefsizim." dedi hiç beklemeden.
"Büyük konuşma." diye homurdandım. "Gitmeni istersem de gidecektin." Başımı kaldırıp yeniden ona baktım. "Şerefsiz olmak istemezsin bence." Gülümsedi.
"Tamam." dedi gülümsemesini bastırmaya çalışarak. "Patron sensin güzelim. Ben bir numaralı hanımcıyım." Gülümsememek adına hızla başımı eğdim. Neden gülmek istiyordum ki? Hayatım boka sarmıştı, şimdiyse yanımda yalnızca bir yabancı vardı. Yabancı. Portuga sahiden bir yabancı mıydı? Alptekin bir nevi öyleydi ama onu Portuga ile birleştirince kendimi hiçbir şekilde ona yabancı hissetmiyordum.
"Bana kaba davrandın." dedim konuyu değiştirmek için.
"Özür dilerim." dedi kısık sesle.
"Maçtan sonra da bir ağzıma sıçmadığın kalmıştı."
"Özür dilerim." dedi yeniden.
"Artık özür dilemesen mi?" dedim onu taklit ederek.
"Ama o zaman ne diyeceğimi bilemem kızıl." Kaşlarım çatıldı, Alptekin yanlış bir şey söylemiş gibi gerildi. "Pardon be-"
"Sorun değil." diye kestim sözünü. Artık kızıl falan değildim, o sözü de duymak istemediğimi sanmıştım ancak o söyleyince sanki cümlesi o kelime olmadan eksik kalırmış gibi hissettirmişti. Belki bundan sonra bana sadece o kızıl derdi. "Sen söyleyince kulağa o kadar da kötü gelmiyormuş."
"Söz verdim ama bu gidişle sözümü bozup sarılacağım." dedi sitemle. Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Sarılayım mı?" dedi bu kez. Onu ne onayladım ne de reddettim. Başımı yasladığım omzunu hareket ettirince kolu belime dolandı ve başım göğsüyle omzu arasındaki noktaya kaydı.
"Neden bana baştan kötü davrandın ki?" diye mırıldandım.
"Seni müdürün odasında görmeyi beklememiştim. Aniden görünce panikledim." İtirafı karşısında bir süre sustum. "Dedim ya bu kız anlarsa gözlerimden? Ya sana gerçekleri söyleyemeden kim olduğumu anlayıp uzaklaşırsan benden?"
"Gerçekten aklıma gelecek en son kişiydin." dedim. Yağmur ufaktan azalmaya başlamıştı. Saat kaçtı bilmiyordum ama kalkmak istemiyordum. "Peki neden mesaj atmak yerine yanıma gelmedin?"
"Beni tanımıyordun." Onu hâlâ çok tanıdığım söylenemezdi, yine de ona neden bu kadar yakın hissettiğimi bilmiyordum. Galiba uzun bir zaman sonra sevildiğimi hissettiğim bir yerden ayrılmak istemiyordum. "Bana inanmazdın, terslerdin." Dedikleri doğruydu, harbiden de onu kestirip atacağımı biliyordum.
"Yöntemin güzelmiş." dedim yarı karışık alayla. "Umarım bundan sonrası için de bir planın vardır çünkü ben artık ne yapacağımı bilmiyorum." Beni tutuşu sıkılaştı, çenesinin baskısını başımın tepesinde hissettim. Bu canımı acıtacak bir baskı değildi.
"Var." dedi usulca. "Hatta sen gelmediğin zamanda bir kısmını uygulamış olabilirim." Başımı göğsünden çekip yüzüne bakmak için doğrulmak istediğimde beni durdurmadı.
"Ne yaptın?" dedim hiç beklemeden. Daha fazla entrika istemiyordum.
"Sana attığım her şeyin çıktısını aldım, okuldaki bazı kişilerin sıralarına koydum."
"Ne?" dedim şokla. "Neden yaptın bunu?" Ne zaman önüme düştüğünü bilmediğim bir saç tutamını dikkatle kulağımın arkasına yerleştirdi.
"Sen intikam almak isteyecek biri değilsin ama ben sevdiğim insanlar üzüldüğünde öylece susamam güzelim." dedi yavaş yavaş. Haklıydı, intikam almak aklıma bile gelmemişti. "İki seneni heba edenlerin öylece mutlu olmalarına nasıl müsaade ederim?"
"Keşke yapmasaydın." dedim bakışlarımı kaçırırken.
"Hâlâ onları mı düşünüyorsun cidden?" dediğinde söylediklerime inanamıyormuş gibiydi. "Seni iyi biri yaparken biraz dozajını mı kaçırdılar?" Kaşlarımı çatıp elimin tersiyle koluna vurdum. Yüzünü buruşturdu. "Yuh, harbiden elin ağırmış."
"Doğru düzgün vurmadım bile." dedim sitemle. "Bir de ağlasaydın." Gülümsedi.
"Onu seni gelinlikle gördüğümde yapacağım."
"Yavaş." dedim hemen. "Sevgili değiliz biliyorsun değil mi?" Gülümsemesi solduysa da başını salladı.
"Evet ama bu olmayacağımız anlamına mı gelir?" dedi kaşlarını kaldırarak. "Ben seni seviyorum. Hem de baya." Sanki hızlanan kalp atışlarımı duyabilirmiş gibi çabucak utançla bakışlarımı kaçırdım. Böyle demese olmuyor muydu? Bunu mesajla görmek bambaşkaydı yüz yüze duymak ise apayrıydı.
"Öyle deme." dedim ona bakmadan. "Sevmiyorsundur."
"Yok, vallahi seviyorum." Dudaklarımı büzdüm ve sessiz kalma hakkımı kullandım. Elleri yeniden saçlarıma uzandı. "Hem de böyle köpek gibi."
"Abart abart." dedim o saçlarımla oynarken. "Sözde bir de utanıyordun." Güldüğünü duydum.
"Gerçekten de utanıyordum ama yüzüne bakarak söylemek ayrı bir güzelmiş." Çenemden tutup beni kendine çevirince öylece yüzüne bakakaldım. "Ben cidden seni seviyorum." dedi üstüne basa basa. Yutkunamadım bile. Kalbim git gide daha da hızlanıyordu ve ne yapacağımı bilmiyordum. Alptekin bana ne yapıyordu? "Hemen şimdi sevgili olalım demiyorum." Elimi çekmemden korkar gibi elimi tuttu. Havaya rağmen elinin sıcacık olması tenimi ürpertti. "Ne istersen o oluruz." dedi ellerimize bakarak. "Yeter ki beni kendinden uzaklaştırma."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Portuga | texting | TAMAMLANDI
Short Storyyourportuga: Şu an arkadaşlarınla oturup sohbet ediyorsun ve seni gördüklerini zannediyorlar Esprilerine gülüyorlar Oysa sen onlara yalnızca kendi yansımalarını gösteriyorsun Kendi acınası hallerine gülüyorlar Bu arada ben de güzelliğine yanıyorum...