4.1

912 64 2
                                    

"Edebiyat yapman bittiyse ben gidiyorum." dedim beni izleyen simsiyah gözlere. Güzel bir kahkaha kulağımda yankılandı. Heyecanlanan kalbimi görmezden gelip hızla kollarının arasından kurtuldum, kaydırakların olduğu yere çıktım. Tam kayacağınız yerin tebesini kapatmışlardı, böylece ıslanmayacaktık. Ben ıslak kıyafetlerimle yere kurulduğum sırada Alptekin elinde tuttuğu poşetle yanıma oturdu. "O ne?" dedim merakla. Poşeti kucağıma bıraktı.

"Meyveli yoğurt." dediğinde kalbimin ısındığını hissettim. Cidden gelmeden önce meyveli yoğurt mu almıştı bana? "Kaşık da aldım."

"Teşekkür ederim." Dudaklarımı birbirine bastırdım ve başımdaki kapüşonu çıkardım. Alan dar olduğundan birbirimize yakındık, kollarımız birbirine değiyordu. Üstelik bu bile garip bir şekilde heyecanlanmama yol açıyordu. Poşetten çıkardığım meyveli yoğurdu kucağıma koydum, kapağını açtıktan sonra poşetteki plastik kaşıklardan birini elime aldım. Göz ucuyla da olsun onunla ilgilenmediğimi düşünsün istiyordum, neden böyle bir şey istediğimi de bilmiyordum.

"Saçların." diye mırıldandı yanımda. Siyah gözlerinin beni izliyor olduğunu bilsem de ona bakmadım. Meyveli yoğurdumdan bir kaşık aldım. "Benim yüzümden mi?" Kendini suçlar tarzda konuşması kalbime bir ağırlık oturmasına sebep oldu ama cevap vermeden önce meyveli yoğurttan bir kaşık daha aldım.

"Hayır." dedim sonunda ağzım dolu dolu. Gerçekten de Alptekin'in olayla pek bir ilgisi yoktu. "Sadece daha fazla o saçla durmak istemedim." Bir kaşık daha aldıktan sonra ona dönünce hızla havadaki elini geriye çekti. O an saçıma dokunmak üzere olduğunu anladım. Ona bakmasaydım saçıma dokunur muydu ki? Sessizce önüme döndüm. Bu çocuk bir de benim iyi olduğumu mu düşünüyordu?

"Yakışmış." dedi sadece.

"Teşekkür ederim." Usulca güldü.

"Artık teşekkür etmesen mi?" Bir kaşık daha aldıktan sonra kapağını kapatıp meyveli yoğurdu kenara koydum. Bu kadar yemek yeterdi. Zaten pek tat alabildiğim de söylenemezdi. Antidepresan hapı tüm iştahımı duygularımla beraber götürmüştü. Nitekim onunla birlikte dururken hissedebileceğim tek şeyin belki de huzur olduğunu düşündüm. Ne arkadaşlığa ne de dostluğa ihtiyacım olmadan huzuru bu şekilde bulabilmenin ihtimali bir an için çok da uzak gelmedi. Hiç düşünme gereği duymadan başımı Alp'in omzuna yasladım. Bu ani hareketim karşısında gerildi. Beni itmesinden içten içe korkarak gözlerimi kapattım. Birkaç dakika dursam sıkıntı olmazdı değil mi?

"Teşekkür etmezsem ne diyeceğimi bilemem." diye mırıldandım bir yandan yağmuru dinlerken. "Ve dokunabilirsin."

"Hı?" Başımı omzundan kaldırmadan ona baktım.

"Saçlarıma diyorum şapşal." dedim göz temasını kesmeden. Gözleri önceki günlerin aksine şimdi beni sarmalamak ister gibi bakıyordu. Bir yandan bu kadar kötü bakabiliyorken bir yandan da nasıl böyle olabiliyordu? "Saçlarıma dokunabilirsin." İçimde büyüyen utanç hissiyle başımı tekrar eski hâline getirdim, çok geçmeden elini saçlarımda hissettim. Önüme gelen tutamları kulağımın arkasına itti. Öyle hafif dokunuyordu ki gerçekten hiç kimseymiş gibiydi ve belki de ihtiyacım olan şey buydu. Yan yana duran ayaklarımıza bakarak "Kısacık oldular." dedim. "Kendimi çıplak gibi hissediyorum ama en azından kafam hafifledi." Ne dediğimi bilmiyor, sadece susmak istemiyordum.

"Hâlâ çok güzelsin." diye mırıldandı kulağıma doğru. "Biliyorsun değil mi?" Derin bir nefes alıp verdim. Neden böyle şeyler söylüyordu? Ben bunlara alışkın değildim.

"Sana buradan engel atamıyor olman ne acı." dediğimde güldü.

"Maalesef." Gözlerimi kapattım. Eli saçlarımı terk edince kaşlarım çatıldı. Tekrar dokunmasını istediğimi fark ettim. "Ama yalan söylemiyordum. İstersen giderim." Söylerkenki ses tonu sertleşmişti. Sanki yeniden saçlarım kırmızı rengine boyanmış, belime doğru uzanmıştı. Bir an için yanımda olmadığını düşündüm ve hissedeceğim tek şeyin yalnızlık olduğunu fark ettim. Kimsem yoktu, hiç arkadaşım kalmamıştı. Arkadaş olduklarım bile bir avuç sahtekârdı. Oysa Alptekin beni tanımadığı hâlde, onu defalarca terslememe rağmen bana gerçeği göstermişti. Üstelik bunu başka kim yapardı bilmiyordum.

"Kal biraz." dedim sonunda. "Çünkü galiba gitmeni istemiyorum."

Portuga | texting | TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin