Duygularım birbirine girmiş durumdaydı. İçim rahat olmamakla beraber ufaktan bir vicdan azabı çekiyordum. Dün gece Shawn öylece gitmişti. Hangi hastaneye gittiğini veya Emma'nın durumunun nasıl olduğunu bilmiyordum. Telefonlarımada cevap vermiyordu. Endişeliydim. Çok fazla.
"Carly, iyi misin ?" dedi Bayan Steele. Kafamı kaldırıp çevreme baktığımda okulda olduğumu hatırlamıştım. Gözlerim önümdeki kağıda kaymıştı. Hangi ara bu kadar çok çizim yapmıştım ?
"Üzgünüm Bayan Steele, sadece kafam biraz karışık." dedim.
"Pekala, eğer istersen çıkabilirsin." dedi. Bunu gerçekten söylüyormu diye gözlerime baktım. Dalga geçmiyordu.
"Dersten çıksam bile yapabilecek birşeyim yok." dedim. Bu biraz kaçamak bir cevap olmuştu.
"Senin seçimin." dedi Bayan Steele ve dersini anlatmaya devam etti. Bende kalemi tekrar elime aldım ve birşeyler karalamaya, olanları düşünmeye devam ettim.
Sertçe kapı çalma sesiyle irkildim. Kafamı karaladığım kağıttan kaldırmadan gözlerimle kapıya baktım.
"Girin !" diye seslendi Bayan Steele; ancak o kelimesini bitirmeden sınıfın kapısı açıldı.
Kapıda Gilinsky'i görür görmez içimde değişik bir rahatlama oldu. Kendimi bir an karanlıktan kurtulmuş gibi hissettim. Herşeyi unutmuş gibi. Onu ilk gördüğüm anki gibiydim. Sanki olanlar hiç yaşanmamış gibiydi.
"Böldüğüm için üzgünüm ancak Carly'i almam gerek." dedi Jack sonra sınıfta gözleri beni aramaya başladı. O sırada sınıfta fısıldaşmalar başladı. Herkes Jack Gilinsky'nin burada olmasına şaşırmıştı.
"Ah, iyi ki geldin. Carly bugün hiç iyi görünmüyor." dedi Bayan Steele.
Sonunda gözlerimiz Jack'le birini buldu. Hıçkırmamak için dudağımı ıssırmaya başlamıştım. Ancak gözlerim çoktan dolmuştu. Eşyalarımı hızlıca çantama koydum. O sırada Jack sınıftan çıktı. Bayan Steele'den tekrar özür dileyerek ben de sınıftan çıktım. Jack duvara yaslanmış elleri cebinde beni bekliyordu. Sınıftan çıkar çıkmaz çantamı yere attım ve hızlı adımlarla onun yanına gidip kollarımı ona doladım.
Ona öyle sıkı sarılıyordum ki. Şuan da ihtiyacım olan tek şeydi. Kafamı omzuna gömmüş ve hıçkırmaya başlamıştım. Gilinsky öylece sakinleşmemi bekliyordu. Bense her geçen saniye ona daha çok sokuluyordum. O gerçek bir arkadaştı. Belki son günlerde hiç konuşmamıştık ama o hala en kötü zamanımda beni bulup iyi hissettiriyordu. Çünkü o dünyadaki 'en iyi' en iyi arkadaştı.
"Sakinleş Carly.." diye fısıldadı kulağıma. Ensesindeki elimi gevşettim ve geri çekildim. Ağlamıyordum ancak hıçkırıklarım hala devam ediyordu. Kolidordaki küçük koltuklardan birine oturduk. Jack hala sabırla beni bekliyordu.
"Neden okula geldin ?" dedi sonunda. Elimdeki peçeteyle oynamayı bıraktım ve cevap verdim.
"Shawn telefonlarını açmıyordu. Hangi hastanede olduklarını bile bilmiyordum. Evde tek başıma kuruntu ve vicdan muhasebesi yapmaktansa okula gelmek kulağa iyi bir fikir gibi geldi."
"Shawn ile gerçekten hiç konuşmadın mı ?" dedi. Kafamı 'Hayır' manasından salladım.
"Seni hastaneye götürmemi ister misin ?" dedi.
"Bilmiyorum." diye fısıldadım. "Emma ve Shawn'ın beni görmek istediğinden emin değilim.
"Bunu görmeden bilemeyiz. Bu nedenle.." diyip duraksadı ve ayağa kalkıp elini uzattı. "Haydi gidiyoruz." Bunu yapmak istediğimden emin değildim ama onu görmekte istiyordum. Çekimserce Jack'in uzattığı elini tuttum. Jack tebessüm etti ve okuldan çıktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
life of the party // shawn mendes
Fanfiction"Messi mi Ronaldo mu?" dedi. Kahkaha atmıştım. "Ah hadi ama bi çok kız Ronaldo hayranı. Sadece merak ettim." "Pekala. Kesinlikle Messi." dedim. Hala gülüyorduk. "Neden?" "Çünkü Messi ve Ronaldo futbolcu değilde aynı okula giden arkadaş olsalar, Rona...