"Hamile kalmazsam Annen kuma getireceğini söylemiş belkide sevdiğin kızı alır kim bilir"dedi Hazal ve Serhatı arkasında bırakıp hızla dışarıya çıktı."Ne kuması neyden bahsediyorsun sen? benim hiçbir şeyden haberim yok Hazal" Serhat Hazalın arkasından çıkıp kendini savunmaya çalışsada Hazal bir an olsun Serhatı dinlemek istemiyordu. Arabanın yanına gelince çantası ve telefonunu içeride unuttuğunu fark edip Serhata bakmadan hızla yanından geçip içeriye girdi masadaki telefonunu ve çantasını alıp aynı hızla tekrar çıktı dışarıya. arabanın anahtarını çantadan çıkarıp Arabaya yöneldi.
"Beni dinlemeyecekmisin? Bu olanlarla bir ilgim yok Hazal lütfen sakin ol beni dinle"
Hazal Serhata bakıp "dinleyecek birşey yok! arkamdan böyle planlar yapıyorsunuz Annenle hala burda beni dinle diyorsun neyini dinleyeceğim ben senin? Uzak dur benden nefret ediyorum senden' sizden hepinizden. Allah kahretsin"
Hazal Serhata bağırıp içindeki öfkesini dışa vurduktan sonra arabasına binip gaza bastı. Bu halde evede gidemezdi nereye gideceğini bilmeden sürüyordu arabayı kalabalık yolda.
Serhat yanında duran arabaya bakıp Hakkıya seslendi "Usta bu araba seninmi?"
Hakkı "benim evlat" diyerek cebindeki anahtarı çıkarıp çırağına verdi çocuk anahtarı Serhata getirince Serhat alelacele anahtarı alıp Hakkıya baktı Hakkı el selamı edince Serhat başını sallayıp hızla arabaya bindi ve Hazala yetişmek için son gaz yola koyuldu.
Serhat Hazalı durdurmak için ard arda kornaya basıyordu. "Ah Ana ah ordan bile huzurumu kaçırdınız ben size yapacağımı biliyorum"dedi Serhat kornaya basarak.
Hazal daha çok hızlanınca Serhat kaza yapmasından korktu ve telefonu çıkarıp Hazalı aradı. telefon ısrarla çalarken Hazal başını çevirip yan koltukta atıla olan telefona bakmadı bile. Serhat sonunda durup arabadan indi. Hazalın kaza yapmasından korkuyordu daha fazla zorlamak istemiyordu. Hazalın sakinleşmesini beklemekten başka çaresi yoktu.
Biraz durduktan sonra arabaya tekrar binip geri dönüş yoluna girdi. Lokantanın önünde durunca anahtarı alıp arabadan indi.
Hakkı dışarı çıkıp "ne o yetişemedinmi evlat"dedi
Serhat Hakkıya bakıp "hayır"dedi kaşlarını çatarak.
Hakkı Serhatın omuzunu sıvazlayıp "ben nereye gittiğini biliyorum biraz sakinleşsin yanına gider konuşursun"dedi
Serhat başını sallayarak arabanın anahtarını uzattı. Hakkı anahtarı alıp "gel evlat bir çay içip konuşalım sonra karının nerde olduğunu söylerim"dedi.
Masaya geçince Hakkı çırağına seslenip iki çay istedi. Çaylar gelince Hakkı Serhata baktı "konuşmayacakmısın deli kanlı bizim kızı niye delirttin?"
"Karışık bir durum anlatsamda anlayamazsın belki"
Hakkı tebessüm ederek "sen anlat belki anlarım"dedi
"Karışık bir durum Abi. Hazal anlatmak isterse o anlatır sana"
Hakkı iç çekip Serhata baktı "başkalarının bedelini sizmi ödüyorsunuz evlat"
Serhat Hakkıya baktı
"öyle"Hakkı tekrar iç çekip Serhata bakmaya devam etti. "aynı yolun yolcusuyuz evlat. Aramızdaki fark sen karını seviyorsun ben ise bir başkasını seviyordum. Dök içini rahatla"
Hakkı Mardinli idi. askerden gelir gelmez sevdiğini istetecekti zamanında. Hakkı askerdeyken Abisi vefat etmişti iki çocuklu yengesi ile nikahları kıyılmıştı Hakkının haberi olmadan. Hakkı bin bir umut dönmüştü askerden. Dönmüştü dönmesinede Acıların en büyüğünü öğrenmişti döndüğünde. can bildiği Abisi inşaattan düşmüş hayatını kaybetmişti. Aradan iki gün geçmeden yeğenleri Babasız kaldı birde anasız kalmasın diye yengesiyle nikahlandığını öğrendi. Hangi derdi yüreğine sığdıracağını bilememişti Hakkı. Sevdiği dört gözle onun yolunu beklerken o yengesine koca olarak seçilmişti. Buda yetmez gibi sevdiği kız nikahlandığını öğrenince başkasıyla evlenmişti.
Hakkı derdini Dağlara anlatsa dağlar yıkılırdı belki. O gün bu gündür Hakkının yüzü gülmemişti. Kendini İstanbula atıp küçük bir lokanta açtı Hakkı. her ay düzenli para gönderiyordu Ailesine. İki üç ayda birde yeğenlerini görmeye gidiyordu. zamanla işleri yoluna koyup biraz daha büyüttü işleri. Herkes tarafından tanınır sevilirdi. Yaşadıkları ona tecrübe kazandırmıştı o yüzden Hazal ve Serhatı görür görmez anlamıştı bu işte bir iş olduğunu.Serhat Hakkıya uzunca baktı "çokmu belli oluyor onu sevdiğim"
Hakkı çayından içip bardağı masaya bıraktı "o gülünce gözlerin parlıyordu evlat. o konuşurken ona odaklanıyorsun. Ağzından çıkacak her kelimeyi pür dikkat dinledin. Yemek yerken onun yanında rahat değilsin. İlk defa aynı sofrada yemek yer gibi çekingendin ekmeğini bile bitiremedin. Hatta aç kaldın sanırım Daha sayayımmı?"
Serhat gülümseyip Hakkıya baktı "onun yanında yemek yerken rahat olmadığım kessin"
"Şimdi sakinleşmiştir yerini söylesen bende gidip gönlünü alsam"dedi Serhat
Hazalın nereye gidebileceğini öğrendikten sonra vedalaşıp çıkmıştı Serhat.
Sahilde yürüyüp etrafına bakan Serhat biraz durdu ve karşıya baktı.
İşte oradaydı sevdiği kadın. Kalbinin diğer yarısı. Gülüşünde hayat bulduğu sevdası. uçuşan saçları rüzgarda dans ediyor gibiydi. Serhat usulca sevdiğine yaklaştı.
Gözyaşlarını silen Hazal hala onu fark etmemişti. Yanına biraz daha yaklaşıp "Hazal"dedi yumuşak ses tonuyla.
Hazal başını çevirip Serhata baktı ve çantasını alıp gitmek için yerinden kalktı. Serhat usulca tuttu sevdiğinin elini "lütfen dinle beni. Anlamadan dinlemeden beni yargılayamazsın"
Hazal elini çekip ağlamaktan kızaran gözleriyle Serhata baktı. "Dinleyecek birşey yok rahat bırak beni gelme peşimden" Hazal gideceği sırada Serhat önüne geçerek tekrar engel oldu.
"Neden anlamak istemiyorsun? Benim haberim yok diyorum"
"Neden anlamak istemiyorum öylemi? Dinle ozaman' Beni sevmediğini bildiğim için. Başka birini sevdiğini bildiğim için. Ha ben demiyorum beni sev çünkü bu zorakki bir evlilik. Bunu asla birbirimizden bekleyemeyiz. Birbirimizi sevmeye biliriz anlaşmaya biliriz. Ama siz okadar bencil okadar kötü insanlarsınızki size diyecek söz bulamıyorum. Şimdi git al sevdiğini hatta anlı şanlı düğünde yapın hiç biriniz umrumda değilsiniz"
Konuşurken tane tane yaşlar süzülüyordu yanaklarından. Mavi gözleri buğulu bakıyordu Serhata.
"Benim sevdiğim hiç kimse yok! Hiçbir zaman olmadı. bunların hepsi yanlış anlamala" Serhat sözünü bitirmeden Hazal elini kaldırarak sözünü yarıda kesti "yeter"dedi Hazal "yeter bana daha fazla yalanlar söyleme. kimi sevdiğin veya sevmediğin benim umrumdamı sanıyorsun sen? Ama yalan söylemen beni çileden çıkartıyor. Biraz cesaretli olup doğruları söyle. O gün duydum ben tamammı. O gün Bedriyle telefonda konuşurken sevdiğin olduğunu benimle evlenmeye mecbur bırakıldığını herşeyi duydum anlıyormusun?"Hazal gibi Serhat'ta ses tonunu yükseltti "Dürüst olmamımı istiyorsun? Gerçeklerimi öğrenmek istiyorsun? Ozaman sen dinle. benim sevdiğim bahsettiğim kişi sendin! Seni seviyorum anladınmı? SENİ SEVİYORUM!"
****
Bölüm sonu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEDEL (TAMAMLANDI)
General Fiction"madem o aşiretten bu eve kız girmesini istemiyorsun ozaman git bacınla Yusuf ağanın torununu öldür" Babasıda en az Serhat kadar bağırmıştı Serhat öfkeyle merdivenlerden çıkarken Babası arkasından seslendi "Yusuf ağayla konuştum yarın akşam nişan t...