32. Bölüm

17.2K 853 89
                                    

Asiye, aylar sonra yine darnideki odasında bulunan yatağa uzanmış, bir elini başının altına koymuş dalgın bir halde çayırı izliyordu. Cenazenin üzerinden on bir gün geçmişti, on bir gündür herkes patlamaya hazır bir bomba gibi dolaşıyordu. Ancak kimse Ayşe ninenin cenazesine saygısızlık etmek istemediği için ağzını açıp bir laf demiyordu. Özellikle Cemal ve Ahmet beyler Mustafa'yı her gördüklerinde sabır çekiyordu. Asiye çok yakında bir patlamanın olacağını biliyordu. O gün geldiğinde Mustafa'nın elini tutacağınıda biliyordu. Ne yaşanmış olursa olsun tek suçlu Mustafa değildi, bu yükü onunla birlikte sırtlanacaktı. Ailesini kaybetmek pahasına bile olsa...

Canını sıkan ikinci durumda Ayşe teyzesinin eltisinin kızı Burcu'ydu. Kız aklına geldiği gibi yüzünü buruşturdu. Alenen Mustafa'ya yazılıyordu ve Asiye ona saldırmamak için her seferinde kendini frenlemeye çalışıyordu.

Her şey bir bilinmezdi, Mustafa'yı sadece akşamdan akşama görüyordu ve onu gerçekten özlemişti. Onun dışında sürekli telefonlaşsalarda artık yetmemeye başlamıştı. Haftaya okula dönmesi gerekiyordu, Mustafa'nın gelip gelmeyeceğini ise bilmiyordu.

Saatine baktı, ikindi namazından sonra herkes Nermin hanımlarda toplanıyordu. Ayşe ninenin kırkı çıkana kadar böyle devam ederdi büyük ihtimalle. Yataktan kalktı, üzerini değiştirdi ve odadan çıkıp mutfağa indi. Annesi yaptığı yemekleri kaplara koyup streçliyordu. Her gün evde yemek pişirip Nermin hanımlara götürüyor, insanların bu zor zamanlarında bir de yemek içmekle uğraşmasını istemiyordu. Neticede aralarında kan bağı olmasa bile onlar Nermin hanımla kardeşten öteydiler.

"Asiye, nenene git soyle hazirsa gidelum, millet gelmedan yemekleruni yesunler." dedi Halime hanım son tencereyi streçleyip kapağını kapatırken. Asiye başını sallayıp ninesinin odasına doğru yürüdü.

"Nene?" diye seslendi odaya girerken. "Biz hazırız çıkalım mı?" diye sordu. Asiye nine makas keşanını omuzlarını attıktan sonra Asiye'ye döndü.

"He kizum, hazirum ama sana soracaklarum var." Asiye kaşlarını çatarken bir meraklanmıştı.

"Ne oldu nene?"

"Ha bu uşak seni seveyi he mi?" diye sordu. Asiye kimi kastettiğini anlamıştı ama anlamamazlıktan geldi.

"Hangi uşak?" diye sordu.

"Ola bağa oyin etma, bal gibi anladun kimi deduğumi. Mustafa deyirum, Mustafa."

"Bilmem ki nene, bana niye soruyorsun ona sorsana." dedi Asiye omuzlarını kaldırıp indirirken. Asiye nine sabır çekti.

"Habuni sırtunda kirarum kutali!" dedi bastonunu göstererek. "De bağa seveyi mi sevmeyi mi?" diye üsteledi Asiye nine kızgın bir tonda.

"Seviyordur herhalde." dedi Asiye bakışlarını kaçırarak.

"Sen seveyi misen?"

Buna yanıt vermek Mustafa'nın duyguları için konuşmaktan daha kolaydı.

"Seviyorum." dedi Asiye hiç teklemeden. Asiye nine torununun bunu ilk seferde söyleyeceğini düşünmemişti. Şaşkınlıkla kaşları havalandı ama hoşuna gitmedi değildi.

"Anladum zati, gizli gizli her koşeden saha bakayi. Eee babanun bu işe rizasi olmaz, o zaman ne edesen?"

"Valla nene, babam kusura bakmasın ama Mustafa 'gel' derse giderim. Zaten dünyanın şeyini yaşadık, bakma anlatmadığıma. Çok yoruldum, babam bana dik başlı diyor ama kendisi benden daha beter. Mustafa'yı seviyorum. Vazgeçmeye hiç niyetim yok."

"Ola aferun kutali, kedi olali bi fare yakaladun. Başkasi olsa kizardum bu laflara ama koni Mustafa olunca arkanayum."

Asiye gülümsedi, ninesinin Mustafa'yı ne kadar çok sevdiğini biliyordu.

Çay GüzeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin