Evvel zaman öncesi..
Üç tepsi baklava...Ağustos sıcağı nefes aldırmayacak derecede bunaltıyordu Rize halkını, günlerdir tek bir yağmur damlası bile düşmemişti üzerlerine. Sıcağa alışkınlardı ama yaz ortasında bastıran sağanaklara daha çok alışkınlardı. Asiye bıkkınlıkla alnına yapışan saçı geriye gitti. Çardaktaki salıncağa uzanmış çok hafif esen rüzgarın onu serinletmesini umuyordu. Gözleri hafif aralık bir şekilde tepesindeki incir ağacını izliyordu. Tek ayağını aşağı sarkıtmış hafif hafif salıncağı sallıyordu.
"Asiye!" diye bağırdı ninesi mutfaktan. Asiye gözlerini devirdi ve bir cevap vermeden sallanmaya devam etti.
"Ola Asiye! Eşek mi bağirayi haburaya?"
Asiye sızlanarak yerinden kalktı ve eve doğru yürüdü. Kim bilir ninesi yine ne iş yaptıracaktı? Ninesini çok sevse de bu sıcakta gerçekten hiç çekilmiyordu. Sabahtan beri beş dakika durmamış habire iş uydurmuştu.
"Efendim nene, bak valla evde yapılacak iş kalmadı artık. Allah aşkına biraz dinleneyim." Ninesi bastonunu sallaya sallaya söylendi.
"Ben senun yaşunayken koca evi çekup çevirirdum, senun tembellukten gozlerun açilmayi. Kalk hayde
baklava ettum, akşama Murat'un asker eğlanmasi var, tepsileri gotur.""Banane ya! Arayayım gelip alsınlar, üç tepsi baklavayı ben nasıl götüreyim!"
"Lafumun ustune laf dema, işina geldi mi merzeyi su yoli edersun. Hayde oyalanma, uşaklar baklava bekleyi, bilhassa Mustafa'm gelup bendan istedi." Asiye dişlerini sıka sıka tepsilerin üzerini sardı ve üçünü üst üste koyup hazırladı. Ayakkabılarını giydikten sonra tek ayağını içeri atarak uzanıp masanın üzerinden aldığı tepsileri tutmakta zorlandı ilk başta. Sonra derin bir nefes alıp doğruldu. Bu sıcakta o kadar yolu yürürken bayılacaktı kesin, bide yetmezmiş gibi elinde üç tepsi baklava vardı. Köyde başka adam kalmamıştı sanki baklava yapacak. Murat abisi iki gün sonra askere gidecekti, o yüzden köydeki genç erkekler bu akşam merzede toplacak, eğlence yapacaktı. Çaylıkların arasından dereye indi, dikkat ederek köprüden geçti. Bir Allah'ın kulu da çıkmamıştı karşısına, en azından tepsilerden birinden kurtulsa o bile yararlı olurdu. Ninesine söylene söylene merzeye doğru yürüdü, ileride iki üç kişilik erkek grubunu görünce gözlerini devirdi. Sıska Yasin'de aralarındaydı, onların tarafına bakmadan yanlarından geçecekti ki Yasin buna izin vermedi.
"Asiye, selam sabah yok mu?" diye sordu sırıtarak. Asiye hiç durmadan yoluna devam etti.
"Yok."
Yasin hızlanarak ona yetişti ve yanında yürümeye başladı.
"Ağırdır ver ben taşıyayım." dedi tepsilere uzanırken.
"İstemez ben taşırım."
Hiç laftan anlamıyordu bu çocuk, yüzüne karşı da tersliyordu sürekli ama bana mısın demiyordu. Aylardır Asiye'yi ne zaman görse yanaşmaya çalışıyor, Asiye onu sürekli tersliyor ama çocuk bir türlü vazgeçmiyordu. Neymiş efendim Asiye'den hoşlanıyormuş falan, daha geçen sene Merve'ye ilanı aşk etmemiş olsa belki bu lafları yerdi ama neyse. Hele ki Mustafa'nın flört ettiği Yasemin'in kardeşi olması da onu istememesi için ayrı bir etkendi. Ablası ne ki kardeşi ne olsundu.
"Bak ne diyorum, çarşıya inince bir yerde oturup konuşsak, anlatacaklarım var sana."
"Merak etmiyorum." dedi Asiye ona hiç bakmadan.
"Ne inat kızsın, kaç senelik sınıf arkadaşıyız insan sırf bunun hatırına bir kere olsun dinler."
Asiye sabır çekerek durdu ve ona döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çay Güzeli
RomansaKaradeniz'in gözbebeği Rize'de, çay filizlerinin arasında yeşeren bir aşkın öyküsü. 31.10.2017 Not: Yazdığım karakterlerin TV dizisinde ki karakterlerle veya konusuyla bir ilgisi yoktur. Sadece isimler aynı denk gelmiştir. Bilginize.