Kahvaltı gününün üzerinden üç gün geçmişti bile. Şükür ki ortam gergin olsa da, hiç bir hır gür çıkmadan dağılmışlardı. Zaten Mustafa alelacele bırakmıştı lokmaları boğazlarında, çok önemli bir işi varmış gibi davranmıştı. En fazla yarım saat oturabilmişlerdi masada. Mustafa ya futbol ya siyasetten konulara girmiş, normal zamanda asla konuşmayacağı şeyleri ortaya dökmüş Gökhan'ın Asiye'yle olan iletişiminin önüne set çekmişti. Ama Gökhan bir boşluk bulup, Asiye'ye staj için başhekimle konuştuğunu söylemişti. Asiye için bu seçenek oldukça mantıklıydı, en azından yazın burada kalsa az da olsa babasının gönlünü alırdı bu durum. Mustafa onun Gökhan'la aynı ortamda bulunmasını hiç istemiyorsa da içten içe tüm yaz Asiye'nin Rize'de olacak olması onu mutlu etmişti.
Asiye bir gün önce İstanbul'a geri dönmüştü. Staj için okula gerekli belgeleri vermesi, evde unuttuğu telefonunu alması ve adam akıllı bir valiz hazırlaması gerekiyordu. Malumunuz İstanbul'dan Rize'ye gidişi fazlaca ani olmuştu! Aklındayken kirayı da geciktirmeden yatırsa iyi olurdu tabii. Yatağının üzerine koyduğu valizini acelesiz bir şekilde doldururken zilin çalındığını duydu. Elinde ki pantolonu valize bırakıp telaş etmeden kapıya yürüyüp açtı. Karşısında yaşlı bir çifti görünce ilk önce kaşları çatıldı tanımadığı için.
"Buyrun?" diye sordu kibar sesle. Yaşlı kadın gözlerinin içine bakıp sıcacık gülümsedi.
"Ah ne güzel çocuk, tam bizim oğlana layık değil mi Muzaffer?" diye sordu yanında ki yaşlı adamın kolunu dürterek. Asiye gülümsemeye çalıştı ama kafasında soru işaretleri ard arda sıralandı.
"Maşallah de Gülten." dedi adam kadına bakıp, sonra gözlerini çekip Asiye'ye baktı.
"Merhaba yavrum, afalladın tabi bu insanlar kim diye. Biz senin ev sahibiniz kızım, bu taraflardaydık bir uğrayalım Mustafa oğlumuzun nişanlısını bir görelim istedik." Şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemedi genç kız, afallamış bakışları yaşlı çiftte takılıp kaldı.
"Eee kızım kapıda kaldık, sizin oralarda adet böyle mi?" diye sordu Gülten hanım şakacı bir tavırla. Asiye irkilip silkelendi, şu an dönen duruma hiç bir anlam verememişti ama kadın haklıydı. Onlarda adet gelen misafiri kapıda ağırlamak değildi.
"Kusura bakmayın, içeriye buyurun lütfen." dedikten sonra kenara çekilip eliyle içeriyi işaret etti. Gülten hanım ve Muzaffer bey ayakkabılarını girişte çıkarıp Asiye'nin ayaklarının dibine bıraktığı terliklerini giyinip salona doğru geçtiler.
"Çay, kahve ne içerdiniz?" diye sordu yaşlı çift koltuklara otururken.
"Vallahi bi acı kahveni içeriz çocuğum." dedi Gülten hanım, yüzünde sürekli sevecen bir ifade vardı.
"Tabi, acı kahve dediniz, sade hazırlıyorum öyleyse." diye sordu emin olmak için.
"Evet kızım." diye cevapladı onu Muzaffer bey.
Asiye en fazla beş dakika içinde iki sade Türk kahvesini hazırlayıp yanlarına da Eminönü'nden aldığı gül lokumlarından koyup tepsiye yerleştirdi fincanları. Salona geri döndüğünde Gülten hanım ve Muzaffer bey kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Asiye'yi görünce tebessüm etti ikiside, memnuniyetle aldılar kahveleri kızın uzattığı tepsiden. Asiye elindeki tepsiyi masanın üzerine bıraktıktan sonra tekli koltuğa oturup onlara baktı.
"Sana da durduk yere zahmet verdik kızım. Biz aslında Bolu'da oturuyoruz, bir akrabamızın düğünü olunca yolumuz buralara düştü. Vallahi çok zamandır aklımda seninle tanışmak. Mustafa benimde oğlum gibidir, o yüzden onun nişanlısını merak ediyordum."
Nişanlısı? Mustafa'nın nişanlısı? Burada bir oyun dönüyordu ama ne? Bir tezgah kurulduğu belliydi ve bu yaşlı insanlarında hallerinden belli her şeyden bir haberdiler. Asiye onları hiç bozmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çay Güzeli
RomansaKaradeniz'in gözbebeği Rize'de, çay filizlerinin arasında yeşeren bir aşkın öyküsü. 31.10.2017 Not: Yazdığım karakterlerin TV dizisinde ki karakterlerle veya konusuyla bir ilgisi yoktur. Sadece isimler aynı denk gelmiştir. Bilginize.