7. BÖLÜM

522 47 1
                                    




Sabah olduğunda Ömer, anne babasına hiç görünmeden hastaneye gitti. Onlarla tekrar yüz yüze gelip akşamki meseleye geri dönmek; işe gitmeden bir kere daha azar işitmek istemiyordu.
Odasına girdiğindeyse Levent iki dakika geçmeden gelmişti yanına: "Abicim, nasıl kurtardık ama seni dün akşam!"

Ömer şaşırarak ona baktı: "Sen mi kurtardın! Sen ancak batağa saplarsın beni böyle! Nerede kaldı kurtarmak!"

"Nasıl yaa! Kaya Hocam rica ettiği gibi sizin kapıda bittim ben!"

"Kaya Hoca bize rica etmez bir kere; emreder! Yani o seni aradıysa gelmemek gibi bir lüksün olamaz!"

"Neyse işte, bak; sayemde burada sapasağlam duruyorsun!

Ömer başını iki yana sallayıp söylendi: "Hala 'sayemde' diyor yaaa!"

Levent onu yine duymazdan geldi: "Ne oldu bizden sonra peki?"

"Hiç! Sizi geçirince yattım ben. Sabaha kadar da dönüp durdum. Deniz onları kırmayıp eve döner mi! Ne diyorsun?"

"Kesin döner abicim! Mustafa Amcamla Gülsüm Teyzemi kırabilir mi hiç!"

"İnşallah!" dedi Ömer en son. Günün duası buydu.

Deniz ise isteksiz bir şekilde güne başlamış, işyerine varmış; uğraşıyordu. Dün akşam evde neler yaşanmıştı acaba? Annesi babası bugün gelirler miydi onunla konuşmaya? 'Babam böyle zamanlarda vakit kaybetmeyi hiç sevmez' diye düşündü kendi kendine. 'Muhtemelen gelirler'.

Mustafa Bey ile Gülsüm Hanım ise sabaha karşı uyuyabildikleri için biraz geç kalkmışlardı. Gülsüm Hanım saati fark ettiği gibi fırladı yataktan. Hemen kahvaltıyı hazırlamaya girişti. Bugün işleri çoktu. Bir an önce gelinleriyle konuşup; onu alıp gelmeleri lazımdı.

Kocası da onun ardından söylene söylene kalktı: "Oğlumuzun evine geldik; sevinemiyoruz bile! Yediği nanelere bak eşeğin!"

Gülsüm Hanım onun kalktığını anlayınca seslendi: "Hadi gel de bir an önce kahvaltı edelim Mustafacım! Biliyorsun işlerimiz var!"

"Biliyorum, biliyorum," diyerek girdi mutfağa kocası. Hemen yerine oturdu. O sırada karısı da çaylarını dolduruyordu. Bu sırada bardakların üzerlerindeki desenler dikkatini çekti; çok güzellerdi.
Gülsüm Hanım, tıbbın çok dışında bir mesleğe sahipti. Ressamdı; hem de eserleri geçmişte çok beğenilen bir ressam...Eskisi kadar çok olmasa da hala evlerinin atölyeye çevirdiği bir odasında çizmeye devam ediyordu. Mustafa Beyle de onun ilk sergisinin açılışında tanışmışlar; bir daha da hiç ayrılmamışlardı birbirlerinden. Sergiye Mustafa Beyi alıp götüren de Kaya Hoca'yla eşi Sevil Hanımdı.

Hepsi gencecikti o zamanlar...Sevil Hanım da resme ilgi duyan bir doktordu o yıllarda. Sonradan jinekoloji dalında uzmanlaşmıştı. Kaya Bey de kardiyolog olmuştu; sonradan ünlü bir kalp cerrahı olarak bir de hastane kuracaktı.
Mustafa Bey ise beyin cerrahisinde karar kılmış; o dalda yapmıştı uzmanlığını. Bütün bu payeleri almadan, hepsinin birer pratisyen hekim olduğu yıllarda gitmişlerdi sergiye. Karşısında üzerinde harika elbisesiyle parlayan bir esmer güzeline rastlamıştı. Eserlerin onun olduğunu öğrendiğinde daha da etkilenmişti. Sonunda Sevil Hanımın yardımıyla tanıştıklarında ise 'işte aradığım kız' diye düşündü.

Gülsüm Hanımın ailesi Bilecikliydi. Okumuş bir ailenin içinden çıkmıştı. İki erkek çocuğun ardından doğan evin tek kızıydı. Herkes üzerine titremişti doğduğu andan itibaren. Yetişme çağına gelip de babasına ressam olmak istediğini söylediğinde hiçbir itirazla karşılaşmadı. Ankara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde aldı eğitimini. Çok da başarılı bulundu Hocaları tarafında yıllarca. Mustafa Beyle tanıştıklarında o da onunla aynı duyguları yaşamıştı sanki. Hele onu ilk defa yemeğe davet ettiğinde kalbi duracak gibi olmuştu. Ondan sonra hızla gelişti her şey.

YENİ-DEN AŞK/TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin