24.Bölüm

4.1K 353 34
                                    

OY SINIRI: 180

Ege'den

İskelenin ucundan ayaklarımı sarkıtmış, şehir ışıklarından uzak olduğumuz için çok net bir şekilde görünen yıldızları izliyordum. Üniversite sıralamalarının açıklandığı sırada Eylül aniden ayağa kalkarak ailesini arayacağını söylemişti ve odasına çıkmıştı, onun hemen ardından Mert, Aras ve Beyza arasında birkaç bakış yakalamıştım.

Aramızın pek iyi olduğu söylenemezdi ama tabii ki neler olduğunu merak ediyordum, hatta gururumu bir kenara bırakıp ilk adımı atan taraf olmayı bile göze almıştım ama buna gerek kalmadan telefonuma bir mesaj gelmişti.

Eylül: İskeleye git ve beni bekle.

Ben de bu mesajın ardından bizimkilerle kısaca girebildikleri okullar hakkında konuştuktan sonra evden çıkıp iskelenin yolunu tutmuştum.

Şimdiyse burada tek başıma otururken hem Eylül'ün ne konuşacağını hem tercihlerimde ilk sıraya yazacağım okulu ve bölümü düşünüyordum.

İskelede ayak sesleri duymaya başladığımda kafamı çevirip gelen kişiye baktım. İskele neredeyse karanlıktı, sadece sahildeki birkaç lamba etrafı aydınlatıyordu ama bizim bulunduğumuz yere gelen ışık Eylül'ün suratını tam olarak görebilmeme izin vermiyordu.

Aramızda birkaç adım kaldığında "Gelsene." deme ihtiyacı duymuştum çünkü ağır hareket ediyordu, ne yapacağını bilmiyor gibiydi.

Yavaşça yanıma oturup hiç beklemediğim bir anda kollarını boynuma sardığında öylece kaldım, bu en son beklediğim şey olsa bile en çok ihtiyacım olan şeydi aslında.

Ben de kollarımı onun beline sardığımda, başını boynuma gömdüğü için boğuk çıkan sesiyle "Çok özür dilerim geçen gün yaptığım şey için." dedi ve ağzından bir hıçkırık kaçtı, o an içimde bir şeyler kopmuştu sanki. Bir kızın, özellikle de -biraz geç de olsa- sevdiğimi anladığım kızın, ağlamasına dayanamazdım ben. Hem de bana sıkı sıkı sarılırken.

"Eylül...Unuttum, gitti bile."

İkimiz de hafif geri çekildiğimizde yaşlarla dolmuş ve kızarmış gözlerini gördüm, daha fazla dayanamadan dudaklarımızı birleştirdim ama onu öpmeye başlamdan önce izin vermesini bekledim.

Geri çekilmemişti, bunun üzerine alt dudağını dudaklarımın arasına alarak öpmeye başlamıştım. O da buna ihtiyacı varmışçasına kollarını boynuma dolayıp kendini bana bastırmıştı.

Bu kadar tutkulu olması beni şüphelendirirken aniden geri çekildim, ağlaması hâlâ devam ediyordu ve bana geri çekildiğim için şaşkınlıkla bakıyordu. "Ne oldu?"

"Asıl sana ne oldu, başka bir şey var. Üniversiteyle ilgili mi? İstediğin yer olmadı mı?" diye ciddiyetle sorduğumda eliyle suratındaki gözyaşlarını sildi ve derin bir nefes aldı.

"Kaç gündür senden saklıyordum çünkü nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum." dedikten sonra derin bir nefes aldı. "Ege...Ben İzmir'de okuyacağım."

Suratına öylece bakakalırken dediği şeyleri sindirmeye çalıştım. Günlerdir sevgili olma hayali kurduğum kız, beni bırakıp gidecekti. Tıpkı Derya gibi. İkisinin arasındaki fark ise Eylül'ün gidişinin beni çok daha fazla etkilemesiydi.

Kalbimde sıkışma hissederken geçirmek üzere olduğum panik atağı ondan olabildiğince saklamaya çalıştım. Yıllardır yaşadığım bir şeydi ve bunu sadece Mert biliyordu, Eylül'ün de öğrenmesini istemiyordum. "Nereden çıktı bu bir anda?"

"Aylardır düşündüğüm bir şeydi aslında, İstanbul'da en iyi okullara giremezsem İzmir'e gideceğimi kararlaştırmıştım."

"Ama o zaman 'biz' diye bir şey yoktu." deyip umutla yüzüne baktım.

"Ege, biz daha sevgili bile değiliz. Yürütüp yürütemeyeceğimiz bile belli değil, daha haftalar öncesine kadar birbirimize laf atmadan geçen günümüz yoktu." derken kararlı görünüyordu ama ses tonundaki hüznü duyabiliyordum.

"Ya yürütürsek?"

"Ya yürütemezsek?" dedi kaşlarını yukarı kaldırarak. "Ya ben sırf senin için İstanbul'da kalıp, hiç istemediğim bir okula gidersem ve biz yapamazsak?"

Eğer dediği gibi olursa boşu boşuna, istemediği bir okulda 6 sene geçirmiş olacaktı. Bu sorumluluğu almaya hazır mıydım?

"Doğru kişi, yanlış zaman dedikleri bu sanırım." diye mırıldandım. "5 yıldır neredeyse her günümüz beraber geçti ama..."

Gülümsemeye çalıştı. "Eğer doğru kişi, yanlış zamansa bu yaşadığımız, doğru zaman geldiğinde birlikte oluruz zaten."

Birden içime bir sıkıntı düşmüştü. "Ya başka biriyle tanışırsan?"

Dizlerini kendine doğru çekti, başını da dizlerinin üzerine koydu. "Sen de başka biriyle tanışabilirsin. Ama eninde sonunda yine birbirimize dönüyorsak, o zaman aramızdaki şeyin ne kadar güçlü olduğunu göreceğiz ve işte o zaman doğru zaman gelmiş olacak."

İtiraz etmek istesem de edemiyordum çünkü mantıklı konuşuyordu, yine de bu panik atağımı geçirmeye yaramıyordu.

Yavaşça kafamı salladım, artık yalnız kalmaya ihtiyacım vardı çünkü kendimi daha fazla sakinleştiremiyordum. "Geç oldu."

Dediğim şeyle beraber saatin farkına vararak doğruldu ve ayağa kalktı, bana el uzatınca "Ben biraz daha kalacağım, gelirim birkaç dakikaya." dedim ve gitmesini bekledim. Gelmem için ısrar etmemişti, muhtemelen bana verdiği haberi sindirmem için zaman tanımak istiyordu.

Nefes alışverişlerim hızlanırken hızla telefonumu çıkardım ve parmaklarımı Mert'e mesaj atmak için ekranda gezdirdim.

Ben: İskele. Hemen.

Görüşüm bulanıklaşırken kalbim hızla çarpıyordu, aldığım nefes bana yeterli gelmediği için her seferinde daha da derin çekiyordum havayı içime. Gözlerimden akmak üzere olan yaşları silecekken, ellerimin de uyuştuğunu fark edip hareket etmeden orada öylece durdum.

İskeledeki sert ve hızlı adım seslerini duyunca arkama bakamadım bile, saniyeler sonra ise Mert'in yanıma oturduğunu gördüm ve birçok panik atağımda olduğu gibi yine beni sakinleştirmesini bekledim.

Panik atak geçirmek gerçekten çok berbat bir şey, daha önce geçireniniz var mı?

Bi Öyle Bi BöyleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin