29.Bölüm

3.3K 285 74
                                    

"Ve son olarak, burası da kütüphanemiz."

Birçok yer gezdikten sonra kütüphane için ayrı bir binaya gelmiştik, burada çok vakit geçireceğimi bildiğim için etrafa alıcı gözüyle bakmıştım.

"Beğendin mi?"

Beklentiyle sorduğu soruya karşılık "Evet ama gezdirdiğin tüm yerleri aklımda tutabilecek miyim bilmiyorum." dediğimde "Merak etme, alışacaksın." diyerek beni rahatlattı.

Bir süre daha etrafa göz gezdirdikten sonra "Senin girdiğin amfileri göstermeyecek misin?" diye sorduğumda, yüzündeki ifadeye bakılırsa bunu beklemiyor gibiydi.

"Daha çok bu sene işine yarayacak yerleri göstermeye çalıştım, istersen bizim katlara da çıkarırım seni." dediğinde saate baktım.

"Başka bir zaman artık." diye mırıldandığım an gördüğüm ders çalışan bir grup, bana geçen sene arkadaşlarımla üniversite sınavına hazırlanırken beraber kütüphanede geçirdiğimiz günleri hatırlatmıştı.

"O surat neden bir anda düştü?"

Emir'in sesiyle kendime gelirken bakışlarımla az önce baktığım öğrencileri gösterdim. "Benim de lisede böyle bir arkadaş grubum vardı, onları özledim sadece." dedikten sonra birkaç saniye sustum. "Ve ben buradayken eskisi gibi olamayacağımızdan korkuyorum."

Dudaklarını birbirine bastırdı. "Eğer arkadaşlığınız yeterince güçlüyse nerede olursanız olun birbirinizden kopamazsınız. Dört yıl güçlü bir bağ kurmak için hiç de az değil."

"Aslında beş." dedim. "Hazırlık da okuduk."

"Sen de mi?" diye sorarken dudakları kıvrılmıştı. "Ben de okuduğum için dönemdeki herkesten bir yaş büyüğüm, az dalga geçmediler bu yüzden."

Korkuyla baktım suratına. "Sanırım kimseye kaç yaşımda olduğumu söylemeyeceğim."

İçten bir şekilde gülerken saatini kontrol etti. "Yalnız şu an buradan çıkmazsak seni derse yetiştiremeyeceğiz."

Dediği şeyle beraber neredeyse koşarak kütüphaneden çıkmıştım, arkamdan güldüğünü duyabiliyordum ama daha ikinci günden geç kalmaya niyetim yoktu.

•••

"Seni kardeşiyle tanıştırdı ve kardeşi de numaranı aldı. Doğru mu anladım?"

Amfiden çıktığımda Beyza'yı aramıştım, diğerleriyle genelde gün aşırı konuşuyordum ama Beyza'yla her gün bir şekilde iletişime geçiyordum.

"Evet, öyle oldu. Dün gece de Selen mesaj attı, bugün bir şeyler yapmak için plan yaptık ve sabah okulun kafesinde kahve içtik."

"İyi biri mi? Benden iyi olmasın da." dediğinde güldüm.

"Kafa yapımız uyuyor gibi, yarın akşam da beni bir yere götürecek. Bana etrafı gezdirecek, sonra da yemek yiyeceğiz."

"Kıskanmaya başladım." dediğinde bir süre dil dökerek onun gönlünü almaya çalıştım.

Ben otobüs durağına gelene kadar birkaç dakika daha konuştuk, artık telefonu kapatacağımız sırada beni durdurarak "Bir dakika, Emir senin numaranı alabilmek için kardeşini kullanmış olabilir mi?" diye sorduğunda gözlerimi büyüttüm.

"Kapatıyorum ben!"

Başka bir şey demesine fırsat vermeden telefonu kapatırken bakışlarımı otobüs görme umuduyla yolda gezdirdim ama 12 dakika kadar gecikmişti, bu yüzden durakta bir öğrenci yığılması olmuştu. Bıkkınlıkla nefesimi dışarı verdim, insanlarla tıkış tıkış gitmek zorunda kalacaktım.

"Bırakmamı ister misin?"

Duyduğum sesle irkilerek önümde duran arabaya baktığımda şoför koltuğundaki Emir'i görmüştüm.

"Yok, sağ ol. Otobüs gelir şimdi." diyerek kibar olmaya çalıştım ama otobüs zaten yeterince gecikmişti, daha Polaroid fotoğraflarım için led ışık alacaktım ve yurda gidip ders çalışacaktım. Sadece 4 günde bile o kadar çok şey öğrenmiştim ki, eğer konuları günü gününe tekrar etmezsem bu okuldan sağ çıkamayacağımı hissediyordum.

"Demin otoparkta arkadaşımla konuşurken burada beklediğini gördüm. Üstünden 10 dakika geçtiğine eminim ve hâlâ bekliyorsun. Bin işte."

Bir anda kendimi ön koltuğa oturmuş bulduğumda ilk olarak kemere yöneldim, bu sırada da Emir'e, arabasına binecek kadar güvenip güvenmediğimi sorguluyordum ama artık çok geçti.

"Nereye bırakıyorum seni?"

Kısa bir süreliğine bana bakıp gözlerini tekrar yola çevirdiğinde, ben de çok kısa bir süreliğine direksiyondaki Mercedes amblemine bakıp "Aslında yurda gitmeden önce Led ışık satan bir yere uğramam gerekiyor. Bildiğin bir yer var mı?" diye sordum.

Aklına gelen bir dükkan ismini navigasyona yazdıktan sonra yönlendirmelere uydu ve yaklaşık 5 dakika sonra dükkanın önündeydik.

"Teşekkür ederim bıraktığın için." dedikten sonra arabadan indim, Emir'in de indiğini görünce ona neden indiğini sorgularcasına baktım.

"Ben de bir şeyler bakacağım." diyerek aklımdaki soruyu yanıtlarken beraber park edilmiş arabanın yanından dükkana doğru yürümeye başlamıştık. "Bu sene daha büyük bir yılbaşı ağacı aldığımız için Selen geçen seneki süslerin yetmeyeceğini düşünüyor, gelmişken birkaç tane alıp sürpriz yapayım ona."

Dükkana girince bir çalışana istediğim şeyi sorarak tarif ettiği yere gittim, istediğim uzunluktaki ışığı bulup ambalajı elime aldığımda etrafıma baktım. Emir hâlâ süs bakıyor olmalıydı.

Telefonum çalmaya başladığında saniyeler içersinde çantamdan çıkardım ve ekrandaki 'Ege' yazısını görünce gülümseyerek cevapladım. "Selam."

"Selam." diye karşılık verdi, keyfi yerinde gibiydi. "Ne yapıyorsun? Derslerin daha bitmediyse başka zaman arayayım."

"Yok, bitti." deyip bakışlarımı raflarda gezdirmeye başladım. "Sizinle olan fotoğraflar getirmiştim buraya, onları asmak için ışık alıyorum şu an."

"Sadece ikimizin olduğu bir fotoğraf da var mı peki bu fotoğrafların arasında?" derken sesi imalı geliyordu. "Mesela Antalya'da, bir kafede çekindiğimiz fotoğraf?"

Onun da o fotoğrafı çok sevdiğini biliyordum. "Evet, tam olarak o fotoğraf hem de."

Sırıttığını hissettiğim sırada arkamdan "Eylül? Hangi renk alayım sence?" diyen Emir'in sesi duyulduğunda telefonda bir sessizlik oluşmuştu. Burası o kadar sessizdi ki, Ege'nin sesi duymamış olması imkansızdı.

"Yalnız değilsin galiba." diye mırıldandı Ege. "Ben kapatayım, sonra konuşuruz."

"Ege, durur musun bir dakika?" dememe kalmadan telefonu kapattığında birkaç saniyeliğine gözlerimi kapatarak nefesimi seslice dışarı verdim.

Ege...Hüzünlü kekim.

Ege'nin ne kadar kıskanacağını 10 üzerinden puanlar mısınız :D

Bi Öyle Bi BöyleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin