Giriş yapamadım iki gün, bir sonraki bölüm pazar gelecek.
Lütfen oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin54. BÖLÜM "ÖLÜMÜN FISILTISI"
En değerli parçam benden zorla koparılmış gibi hissediyordum.
Geçen her saniye lehime işliyor onunla birlikte ölüyordum.
Soluksuzdum, ciğerlerim yanarken, kalbim acıdan kıvranırken benim tek düşündüğüm oydu.
Korku tüm bedenimi tir tir titretirken, kaldırımda durup boş gözlerle bakmak yerine kendimi biran önce toparlanmalıydım.
Cesur hala yaşıyor, aksini kabul edemem.
Ama sessizlik ölümün fısıltısı gibiydi, ensemdeydi. Dudaklarını tenime bastırdı, tamda onun bende bıraktığı ize dokundu. Haince, acımasızca, insafsızca koparıp aldı dokunuşunu benden.
Sol yanağıma küçük bir kar tanesini düştü, sessiz hıçkırıklarım dudaklarıma gömülüp kaldı, boğuluyordum sanki, hala nasıl ayakta dikildiğimi bilmiyorum.
Bir şeyler yapmalıyım.
O ölüyor.
Asaf'ı aradım, ağlayarak Cesur'un otomobil fabrikasına giderken nasıl kaza geçirdiğini anlattım. Sakin olmamı yetkililere haber vereceğini onu telefonundan kısa sürede bulacaklarını söyledi.
Ya geç kalırsarsa? Yaşlarım çoğaldı.
Beni bırakıp gitme.
Parmaklarım Kemal Beyin ismi üzerinde gezindi, kalbinden çekindiğimden onu arayıp aramamakta kararsız kaldım. Saniyeler geçti, dakikalar birbirini kovaladı, ayaklarım kaldırıma mıhlanmış gibi yerimde milim kıpırdayamadım. Gücüm yitmişti. Cesur'dan haber alana kadar beklemek zorundaydım. Yağan karı umursamadım, ıslanmaktansa daha sonra nefret edecektim.
İnsanlar yanımdan geçip giderken zaman benim için durduğum noktada takılı kalmıştı, bir şey yapamamak çok kötü hissettiriyor ve aklınıza her türlü senaryoyu getiriyordu.
Beni bırakma, sensiz ne yaparım.
Lanet dakikalar ne saymakla nede yok saymakla geçiyordu. Bir saat benim için tam bir işkenceydi ve telefon ekranından alamadığım gözlerim hiç kurumamıştı.
Kar yağmaya devam etti, saçlarım, kabanım ıslanmıştı, yüzüm soğuktan yanıyordu, ellerim kızarmış parmak uçlarımı hissetmiyordum. Alışıktım ben bedenimden çok içimin üşümesine ve dayanmak hiçte güç değildi.
Asaf'tan gelen aramayı titreyerek kabul ettiğimde korkarak telefonu kulağıma dayadım ve "Cesur yaşıyor." deyince hıçkırığımı bastıramadım. "Güçlü dur, dostum iyi, ambulans benim çalıştığım hastaneye varmak üzere onu kapıda bekliyorum. Aileye sen haber ver ve Cesur'un hayati tehlikesinin olmadığını söyle. Neyi nasıl yapman gerektiğini biliyorsun." Siren sesini duymamla hat kesildi, bacaklarım beni daha fazla taşıyamadı yere düştüm, uyuştuğumdan can acısını hissetmedim.
Ağlamayı kestim, Asaf'ın dediğini yaptım, neyseki Kemal Beye kazayı anlatırken Nehir yanındaydı, onunla ilgilendi. Zoru atlatmıştık geriye sevdiğimin yanına gitmek kalmıştı. Kimse benim için gelmeyecekti haberi duydukları anda hastaneye koşacaklardır. Boşuna beklememin anlamı yoktu ayağa kalkıp bir taksi çevirmeliydim. Dakikalar sonra yaptımda trafik vardı akşam üstüydü herkes evin yolunu tutarken ilerleyemedik, tekrar inmek zorunda kaldım.
Yürüdüm, bacaklarımdaki uyuşukluk geçince koştum, kar yeri kaplamamıştı kaldırımlar kaygandı, sürekli kayıyor yere düşüyordum ama durmuyordum, hareket halindeydim diye omzuma sürekli keskin bir acı saplanıyordu ve son düşüşümde alnımı kaldırım taşına vurdum hafif bir baş dönmesinin ardından ne halde olduğumu umursamadan yoluma devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CESUR/çürük koza(+18)
RomanceO sırtımı dayadığım bir ağaç değildi sadece. Güven veren bakışları benim yarınlarımdı. Sıcacık eli hayatımdaki en güzel şeydi. Ve varlığı...ruhuma güç veriyordu.