bölüm 3

244 11 0
                                    

"Biz arzini sana emanet ettik ve sen onu daha yaşının bile tutmadığı bir bara mı götürdün. İnanamıyorum baha kafayı mı yedin. Ya başınıza bir şey gelseydi" bu asu teyzenin telaşla söylediği ilk şey değildi. Yaklaşık yarım saattir bunları söylüyordu.

"Ama bir şey olmadı. Her zaman gittiğim yer. Neden bu kadar abartıyorsunuz anlamıyorum" bu kez murat amca söze girişti. 

"Yanında arzin vardı. Senin gittiğin yerler ona uygun değil" baha gülüp bana baktı.

"Aslında kendini koruyabildi. Neredeyse üç katı olan adamı yere serip fena dövdü." Asu teyze ve murat amca bana baktığımda ellerimi iki yana açtım. onun suçuydu. bir de bana mı kızacaklardı.

"Kendimi korumak için yaptım. Susup otursaydım beni döverdi. Birileri kahkahalarla gülmek dışında bir şey yapsaydı dövmek zorunda kalmazdım" gömleğinin kolunu sıyırdı. Mosmor olmuş bir yer vardı.

"Sinirlenip beni ısırdığın için kahkahalarla gülüyordum" sinirle gözlerimi devirdim. bir de bana vurdumduymaz diyordu.

"Yarın sabah altıda yola çıkıyoruz ve saat şu an gece iki" ayağı kalkıp ahşap merdivenlerden yukarı çıktım. Baha peşimden geliyordu. Odanın kapısına geldiğimde yanımdan geçti. kapıyı açıp içeri girdim. Kapıyı arkamdan kapattım ve yerine yerleştirmeye üşendiğim bavuldan pijamalarımı aldım. Üstümdekilerden kurtulup pijamalarımı giydim. Neden iki kişilik olduğunu bilmediğim yatağa oturup lambayı kapattım. Komodinin üstüne koyduğum annem ve babamın çerçevesini elime aldım. İçerisi karanlık olsa da ayın ışığı hafifçe içeri yansıdığı için resim gözüküyordu.

"Bana öyle bakmayın. Bunu istemediğimi biliyorsunuz." Gülerek söylediğim şeye rağmen gözümden bir damla yaş çerçeveye düştü. Benim zayıf noktam buydu. Annem ve babam. Kimse için ağlamaya yemin etmiş gibi davranıp oldukça sert görünürken annem ve babamın sadece resmini görmem gözlerimin dolmasına yetiyordu. bu konuda kendimi kısıtlamıyordum. oldukça haklıydım ve kendime söz söyletmiyordum.

"Yeni bir ailem olmasını istemedim. Sizin yerinize kimseyi koymadım. Hiç kimse sizin gibi olmayacak. Ve siz bunu bile bile beni ağlatıyorsunuz. Yakışıyor mu size, koskoca insanlar olmuşsunuz küçücük kızınızı ağlatıyorsunuz" kapının tıklatılmasıyla çerçeveyi hızla yerine koyup yatağın içine uzandım. Pembe yorganı üstüme çektiğimde kapı yavaşça aralandı. Adım sesleri yanıma yaklaştığında kimin geldiğini öğrenmek için yanıp tutuşuşsam da sesimi çıkartmadan uyuma numarası yapmaya devam ettim. daha önce defalarca yapmış olsam da kimsenin bana bu kadar yaklaştığını hatırlamıyordum.

"İyi geceler maviş. Kabus görme" saçıma dokunduğunu hissettiğimde huzursuzca kıpırdandım. Adım sesleri yavaş yavaş uzaklaştı. eğer biraz daha burada durmaya devam ederse numarayı yok sayıp ağızını burnunu kırmak için ayaklanacaktım.

"Uyku numarası yapmak da öğreteceklerimin arasına eklendi" kapı kapandığında elimi sinirle başıma vurdum. Bu yaşadığımı göz ardı etmeye çalışarak gözlerimi yumdum...

*************

"Gelme. Ne olur gelme. Burak üstüme gelme" üstüme doğru gelen burağa yalvarıyordum. başını hafifçe sağa yatırıp gömleğinin düğmelerini açmaya başladı. Bağlıydım. Kaçamıyordum.

"Sakin ol güzelim. Doğum günün geldi. Bir yaş daha büyüdün ve sana uzun zamandır beklediğim bir hediyeyi vermek istiyorum"...

*****************

"Sakin ol malviş. Nereye gelmesin" gözlerimi korkuyla açıp doğruldum.

"Kim bu burak. Sevgilin değil. Arkadaşın değil. Kim bu o zaman ya." Elimi şakağıma götürüp birkaç kere ovaladım. Dolan gözlerimi görmemesi için duvara çevirdim. Bir diğer zayıf noktam da buydu. Benim çocukluğumun ölümüne sebep olan adamdan nefret ediyordum. Onu her hatırladığımda canım hiç olmadığı kadar canım acıyordu.

"Sapığın biri" diye fısıldadım duymamasını umarak.

"Neyin biri" ofladım ve dolu gözlerimin normale döndüğüne emin olduğumda ona döndüm.

"Önemsiz." Kaşlarını çattı. haklıydı. önemsiz biriyse neden onu rüyalarımda sayıklıyordum. aptal değildi. anlayabiliyordu.

"O zaman neden onun adını sayıklayıp gelme diyorsun" aklına bir şey gelmişçesine ayağı kalktı.

"Vurdumduymaz olmanın sebebi o. Ama neden. Ne yaptı da vurdum duymaz olmanı sağladı" biraz daha düşünürse gerçeği öğrenirdi. Kapı aralandı ve içeri asu teyze girdi. tam zamanında yetişmişti. umarım bu konuyu bir daha düşünmezdi.

"Konuşmanızı bölmek istemiyorum ama akşam orada olmak istemiyorsanız arabaya binmeliyiz" başımla onaylayıp ayağı kalktım. İkisi de dışarı çıktığında bavulu karıştırıp siyah kalın eşorfman takımını giydim. Bavulu kapatıp sürükleyerek dışarı çıktım. Orada ne kadar kalacağımızı bilmiyordum. Kapının önünde elinde bavuluyla bekleyen baha duruyordu. Elimden bavulu kapıp aşağı koştu. Arkasından boş boş bakıyordum. yaptığı hareketler bana göre çok mantıksızdı. Geç kalacağımızı hatırlayıp yavaşça aşağı indim. Kapı açıktı. Hemen dışarı çıktığımda hepsinin beni beklediğini fark ettim. Kapıyı yavaşça kapattım. Beni görünce baha hariç ikisi de gülümseyip arabaya bindi.  hem benimle kardeş gibi olmaya çalışıyor. hem de yüzüme somurtarak bakıyordu. aklımdaki düşünceyi hızla kovdum. ne olmuştu ki bana. Arabaya ilerleyip arka koltuğa oturduğumda baha yanıma oturdu. Murat amca arabayı çalıştırdığında asu teyze bana döndü.

"Buraya ilk geldiğinde neden onca kişi arasından ben diye sormuştun ya" elini cebine götürüp küçük bir fotoğraf çıkarttı. Dolu gözleriyle bana baktı.

"Yetimhane müdürünüze seni söyleyince çok şaşırdı. Aynı soruyu o da sordu. Neden bir bebek yerine on beş yaşında karekteri oturmuş bir kızı istediğimizi sordu. Hatta onca kız arasından neden seni istediğimizi sordu. Sanki onun için senin dışında herkes olabilirdi. Neden böyle yaptığını anlamadık. Bir şey mi oldu" camdan dışarı baktım.

"İki gün sonra kapının önüne bırakacağınızdan korkmuştur" bahanın dudakları şaşkınca aralandı. Asu teyzede ondan farklı değildi. sanki herkes bir anlığına her şeyi unutup bana odaklanmıştı.

"Neden öyle düşünsün" diyen bahaya bakmadan omuzumu silktim.

"Onun için ben diğerleri gibi değildim. Onun gözünde Yetimhane bir şatoydu ve içerideki kızların hepsi korunmayı çaresizce bekleyen. Narin. Savunmasız ve korkak prenseslerdi. Bense prensesleri koruyan asi güçlü ve zalim bir şovalyeydim. O prensesleri severdi. Onlara güvenirdi çünkü ona göre bir kız narinken güçsüzken ve savunmasızken insanların sevgisini hak ederdi. Ona hiç inanmadım. Ben zaten insanların sevgisini istemedim. Kimsenin sevgisini istemedim ama onun düşünceleri bana farklı geliyordu" sözümü kesen baha devam etti. sanki yıllarca yanımdaymış gibi kendinden emin bir şekilde konuştu.

"Çünkü sana göre bir kız narin güçsüz ya da diğer ıvır zıvırlardan olunca onu seven insanlara muhtaç oluyordu. Korunmaya, başkalarının onu korumasına ihtiyacı oluyordu. Birilerine bağlı olmak zorundaydı. Ve sen bunu kabullenmedin. Sana göre bir kız kendini koruyabilen, başkasına muhtaç olmayan ve insanların sevgisine ihtiyacı olmayan biri olmalıydı. Sana göre insanların sevgisi onları yardıma muhtaç gördükleri için oluşuyor" başımı onaylar anlamda salladım Asu teyze merakla söyleyeceğimi dinliyordu.

"Bu iki sene öncesine kadar böyle devam etti. Herkesi korudum ve o şatonun şovalyesi oldum" baha kaşlarını çattı.

"İki sene önce ne oldu" neden bu kadar meraklıydı.

"İstifa ettim. Şatonun şovalyesi olmaktan yorulmuştum. 14 yaşıma bastığımda kendi içimdeki prensesin şovalyesi oldum. Etrafımdaki insanların ne yaptığı ya da ne yaşadığı umurumda değildi. Bana söylediklerini hakkımda düşündüklerini ya da yüzüme baka baka ettikleri hakaretleri umursamadım." Bu sefer gözlerimi camdan ayırdım ve ona baktım.

"Neden istifa ettin" eğer onu söylersem hayatım herkesin önüne dökülürdü

"Yorulmuştum" inanmazcasına bana bakmayı kesip cama döndü

"Anlatmayacaksın değil mi" kaşlarımı hayır anlamında havaya kaldım. görüp görmemesi umurumda değildi. kimseye anlatmadığım hikayemi yeni tanıştığım üvey abime mi anlatacaktım. bunu yapmam için çok çaresiz olmam gerekirdi ve ben çaresiz olmamayı umuyordum

Masum MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin