bölüm 20

115 5 0
                                    

"Kızım. Birazdan misafirlerimiz gelecek. Giyinseniz iyi olur" gelip bize abuk sabuk bir şeyler söyleyip eve dönmeye ikna etmişlerdi. Evden hiçbir şey alamamıştık bu yüzden benim kıyafetlerim yoktu. Oturduğum koltukta baha ya döndüm.

"Ne misafiri" elini boş ver dercesine salladı. her şeyde bu kadar umursamaz ve vurdumduymaz olmayı nasıl başarıyordu. nasıl yapıyordu. anlayamıyordum. çoğu zaman çok anlaşılmaz ve çok gizemli biliydi.

"Ortaklık işleri falandır. Sen giyinsene" niye belirsiz konuşuyorlardı. Önemsiz bir şeydi herhalde. Yavaş adımlarla yukarı çıkıp odaya girdim. Buraya geldiğim ilk günden beri dolaptan giyinmemi söyleseler de ben inat ederek giymiyordum. Dolabı yavaşça açıp bulduğum ilk siyah elbiseyi elime aldım. Kısa kollu, siyah, dizimin bir karış üstünde belime kadar oturan sonrasındaysa bollaşan bir elbiseydi. Ne olurdu elbise dışında bir şeyler olsaydı. Giyindiğimde kapının çaldığını duydum. dışarı çıktığımda bahanın kapıda beklediğini fark ettim. Benim gibi simsiyah giyinmişti. Bana bakıp güldü.

"Takım olduk ha" dediği şeye güldüğümde aşağıdan asu teyzenin sesi duyuldu. kadın bizi birkaç dakika yanlız bırakmamaya yemin etmiş gibiydi. bazen ondan şüpheleniyordum.

"Arzin. Kapıya bakar mısın" merdivenlerden inerken baha peşimden geldi. Kapıyı açtığımda karşımda ellili yaşların başında olan kadın ve adam gülümseyerek bana baktı.

"Hoş geldiniz" diye çıkıştı baha. Ikisi içeri girdiğinde elinde çikolata ve çiçek olan, bahanın yaşlarında bir çocuk karşıma çıktı. Elindekileri bana uzattığında geri çekildim.

"Onları alacak kişi ben değilim." Boş boş yüzüme bakıp içeri geçti ve uzun uzun bana baktı. Kapıyı kapatıp bahaya döndüm.

"Kim bunlar" dedim fısıldayarak. Omuzunu umursamazca silkti. bu tavırları benim sinirlerimi oldukça bozuyordu. hiç bir şeyi umursamamaya mı çalışıyordu yoksa gerçektenumursamıyor muydu. onun hakkında öğrenemediğim daha çok şey olduğunun farkında olsam da, onun bana yaptığı gibi yapmıyor, kendinin anlatmasını bekliyordum.

"Eve çok fazla insan gelip gider maviş. Isimlere takılma" koltuğu işaret ettiğinde gidip oturdum. Herkes oturmuştu. Bana da gelip oturup çocuğa pis bakışlar atmaya başladı. Rahatsızca kıpırdandığımda baha kulağıma eğildi.

"Öküz gibi sana bakıyor, bilmem farkında mısın" sinirle ona baktım. farkında olmasam kıpırdanır mıydım.

"Biraz daha bakmaya devam ederse gözlerini oyup sana veririm. Geri kalanı beni ilgilendirmez." Konuşmamızı kesen gelen kadının sesiydi.

"Kızım. Kahve yapmıyor musun" boş boş yüzüne baktım. niye ben kahve yapıyordum. kahve yapmayı bilmiyordum ki.

"Ne kahvesi" gülen yüzü yavaşça soldu.

"Kahve. Türk kahvesi" birinci sorunumuz benim kahve yapmayı bilmememdi. Ikinci sorunumuzsa neden kahve yapacağımdı. Tereddütle ayağı kalkıp mutfağa girdim. Kapıyı kapatıp etrafa bakınmaya başladım. Kapı tekrar açıldığında içeri baha girdi. Kapıyı kapatıp bana baktı.

"Nereden çıktı kahve. Tarif var mı bir yerlerde" ufak bir kahkaha patlattı. gülünecek ne vardı ki.komik bir şey söylememiştim. 

"Kahve yapmayı bilmediğini söyleme" elimi aklıma bir şey gelmişçesine havaya kaldırdım.

"Kusura bakma ya. Yetimhanede tahta kurularına her zaman kahve yapardım. Öğrenmemem çok ayıp olmuş. Nereden bileyim ben kahve yapmayı. ben niye yapıyorum kahve. Koskoca evde insan mı kalmadı. Hem gece gece kahve mi içilirmiş." Kapıyı gösterdi.

"Onlara sorsana. Bak aklıma yeni geldi. Kahveyi neden sana yaptırıyorlar. Dur ben yapayım" dolapları karıştırıp kahve cezvesini çıkarttı. Içine hızla bir şeyler döküp su koydu. Bana döndü.

"Eğer yine sana bön bön bakarsa bana söyle. Bir şey uydurup yukarı çıkarız" ocaktaki kahveleri alıp fincanlara döktü. Teker teker tepsiye koyup bana uzattı.

"Bana da mı kahve yaptın" gülüp tepsiyi bana uzattı. Benim jeton yeni düşmüştü. rezil olmuştum. yine. 

"Senin yaptığını sansınlar diye tepsiyi alman gerektiğinin bilmem farkında mısın" abartılı bir şekilde gözlerimi devirip tepsiyi elinden aldım. bu kendimi haklı gösterme çabamdı. ne zaman kendimi haklı göstermeye çalışsam böyle yapardım.  Mutfağın kapısını dirseğimle açıp içeri geçtim. Kahveleri dağıttıktan sonra sehpaya tepsiyi koydum ve oturdum.

"Eline sağlık kızım çok güzel olmuş nasıl yaptın" diyen kadına bakmak yerine bahaya baktım. Gülerek ensesini kaşıdı. Kadına dönüp boş boş baktım. kahve farklı mı oluyordu. herkese göre değişiyor muydu.

"Kahve. Yani nasıl olsun, kahve gibi, Değişik bir şey koymadım" baha bu dediğime güldüğünde ona baktım. Gülmeyi kesip karşımda oturan hala adını bile bilmediğim çocuğa kötü bakışlarını atmaya devam etti. Bakışlarından oldukça rahatsız olmuştum. Bahaya dönüp fısıldadım.

"Gitsek mi" göz ucuyla bana baktı.

"Rahatsız mı oldun" alayla güldüm.

"Biraz daha burada durursak gözlerini çıkartmamdan rahatsız olacak" başını sen akıllanmazsın dercesine iki yana sallayıp aniden ayağı kalktı.

"Biz yukarı çıkalım" ben de ayağı kalktım. Merdivenlerden yukarı çıkarken asu teyzenin sesi duyuldu.

"Ege de sizinle gelsin" baha arkasını döndü.

"Anne. Oyun oynamayacağız. Geç oldu. Uyumaya çıkıyoruz. Hem çocuk muyuz biz. Yirmi iki yaşındayız" bana dönüp elini beklememi istercesine havaya kaldırdı.

"Sen üstüne alınma maviş" söylene söylene merdivenlerden odaya çıktığımda peşimden geldi. Odaya girip kapıyı kapattım. Dolabı açıp pijamaların olduğu yere baktım. Neyse ki düzgün pijamalar vardı. Kısa kollu siyah bir takımı alıp giydim ve lambayı söndürdüm. Gözlerim kapanırken engel olmadım...

*************

Ensemde hissettiğim sıcak nefesle birlikte hemen doğruldum. Bahanın burada ne işi vardı. Beni gördüğünde doğrulup boş boş bana baktı.

"Ne oldu" onu itekleyip aşağı düşmesine neden oldum.

"Sen kafayı mı yedin. Annen bir anda gelse ne diyeceksin." Ayağı kalkıp esnedi.

"Seni uyandırmam için buraya gönderdiler. Baktım kabus görüyorsun. Yanına uzandım. Dur hazır aklıma gelmişken söyleyeyim. Tatile gidecekmişiz. Antalya ya. Yazlığımız vardı orada. Ve sabah gidecekmişiz." Telaşla saatine baktı.

"Ve sabah gidecekmişiz. Yarım saat sonra. Çabuk toplan. Ne bulursan bavuluna tık" telaşla odadan çıktığında hızla dolabın yanına gidip bavulu çıkardım. Ne koyduğumu bilmeden alabildiğince eşyaları bavulun içine tıktım. Dışarı çıktığımda elimdeki bavulu kapıp aşağı koştu.

"Neredesiniz siz. Kahvaltıya çağırmak için çıktın kaç saat geçti oğlum." Merdivenlerden inerken cevapladım.

"Ders. Anlamadığım bir şey vardı onu gösterdi" bavulları arabaya yerleştiriyorlardı.

"Ne dersiymiş.  Neyse Tamam. Geçin arabaya." Sorgudan kolay kurtulmamıza sevinerek arabaya geçtik. Tahminimce dokuz saate orada olacaktık. Asu teyze ve murat amca da arabaya bindiğinde gitmeye başladık.

"Orada ne kadar kalacağız" diye marakıma yenik düşerek sordum.

"Biz birkaç hafta. Siz birkaç gün. Okulunuz var" bunu söylemesiyle bahanın kahkaha atması bir oldu.

"Gerçekten çocuksun"...

Masum MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin