bölüm 4

223 10 0
                                    

"Uyan maviş. Geldik" homurdanıp uyumaya devam ettim. saçımda dolaşan bir el hissettiğimde gözlerimi korkuyla açtım. Başım camda değil bahanın kucağındaydı. Hızla doğrulduğumda güldü. Arabanın içinde bizden başka kimse yoktu. başım ne zaman kucağına gelmişti ki.

"Gittiler. Normalde senin uyanmanı beklemem gerekiyordu ama sıkıldım. Yarım saattir uyanmanı bekliyorum" gözlerimi ovuşturup kapıyı açtım. Soğuk hava içeriyi doldururken dizime kadar kar olduğunu fark ettim. Kapıyı açıp arabadan aşağı indi. Aşağı indiğimde karın başladığı yere kadar normal bir şekilde yürüdüm. Karın başladığı yere adımımı attığımda sadece kalın eşorfman giymiş olmanın pişmanlığını yaşadım. Rüzgar esiyordu ve ara ara kar atıyordu. Karın içine bir adım daha attığımda gerçek aklıma geldi. Ben burada nasıl yürüyecektim. Yanıma gelen bahaya bakmadan karın içinde bir adım daha atmaya çalıştım. Benim yürüme çabamı gülerek izliyordu. Yanıma gelip belimi tuttuğunda onu itleyip geri gittim.

"Yardım edecektim" bu kez daha büyük ve uzun adımlar atmaya başlamıştım.

"Gerek yok" karşıdan gördüğüm kişi duraksamama sebep oldu. O burak olamazdı değil mi. kabuslarımın baş ve tek karakteri. çocukluğumu öldüren kişi. ruhuma işkence çektiren kişi. riske girmeye gerek var mıydı. bana yine aynı şeyleri yapma tehlikesini göze almaya gerek var mıydı. Panikle bahaya baktım.

"Yardım eder misin" kaşları çatıldı. Ondan normal bir yardım istemediğimi biliyordu. Yanıma gelip elini yavaşça belime değdirdi. Göz ardı etmeye çalışsam da başaramıyordum. Yürüyebilmem için belimi sıkıca kavramıştı. Otelin girişine geldiğimizde hemen ondan ayrıldım. Burak olduğuna emin değildim ya da en azından olmamasını umuyordum. Girişteki görevli kızın yanına gittiğinde peşinden ilerledim. Üstüm kar yüzünden ıslaktı. Elinde tek bir kartla yanıma geldi.

"Aynı odada kalıyormuşuz. Annem kaynaşmamız için öyle istemiş. Rahatsız olursun diye başka oda arattırdım hepsi doluymuş" hafifçe başımı yukarı aşağı salladım. şu an onu dert edemezdim. hatta her ne kadar kabul etmek istemesem de bu daha iyi olmuştu. Asansöre binip üçüncü kata bastı. Asansör durduğunda inip ilerledik ve bir kapıya geldik. Kartı okutunca kapının kilidi açıldı ve kapı aralandı. Bavullar içerideydi. İki tane tek kişilik yatak vardı.

"Ben dışarıdaydım. Değiştir üstünü çağır beni" dışarı çıkıp kapıyı kapattı. Bavuldan siyah kalın pantolonumu çıkartıp giydim. Eşorfmanı bavula tıkıp kapağını kapattım. Kapıyı açtığımda karşımdaydı.

"Hadi. Öğlen yemeğine gidiyormuşuz" başımla onaylayıp onu takip ettim. Asansöre gelip düğmeye bastığımızda kapı yavaşça açıldı. İçerideki kişi korkudan bayılmama bile neden olabilecek kişiydi. Beni görünce güldü.

"Güzelim. Yeni bir yıl. Yeni bir yaş. Sana o uzun zamandır vermek istediğim hediyeyi vereceğim. Haberin olsun" dolu gözlerimin arasından ürkekçe bahaya baktığımda kaşlarını çatmış bizi dinliyordu. Bir şey demeden geri odaya dönüp kilitlemeyi unuttuğumuz odadan içeri girdim. Yatağa oturup başımı ellerimin arasına aldım. Aklıma olanlar geldikçe gözlerimdeki yaşlar akmak için yalvarıyordu. Kapı hızla aralanıp kapandı. yapamazdı değil mi. en azından herkesin önünden beni alamazdı. bunu yapamadı.

"kimdi o" yanıma oturduğunda dolu olan gözlerimi görmemesi için başımı diğer tarafa çevirdim.

"Onun kim olduğunu söylemezsen ikimiz de bu odadan çıkmayız" ani bir cesaretle gözünün içine baktım.

"Yadırgamadan dinleyecek misin. Bana inanacak mısın" kararlılıkla başını yukarı aşağı salladı. Kimseye anlatmadığım hikayeyi ona anlatıyordum. çaresizdim.

"Burak" sözümü kesti.

"Kabuslarındaki burak mı" başımı onaylar anlamda salladım.

"On yaşından on dört yaşına kadar sevgilimdi. Benden iki yaş büyüktü. Aynı ilk okuldaydık ve o zamanlar ona deli gibi aşık olduğumu falan sanardım. Dört sene boyunca ben hep aynıydım. Yine okuldaki prenseslerin koruyucusuydum. Ama onun istekleri değişmişti. Çocuksun sonuçta. Anlayamıyorsun ve herkesi kendin gibi saf sanıyorsun" Yüzüne bakmak yerine onun ters yönüne bakarak gözümden akan bir damla yaşı hızla sildim. Daha açık anlatamazdım.

"On dört yaşımda girdiğim gün okuldan sonra beni kaçırdı. Harabe bir eve götürüp bana tecavüz etti. O günden sonra aylarca kimsenin yüzüne bakmadım. Kimseye anlatmasam da herkes bir şeylerin olduğunun farkındaydı. Utandığım için herkesten sakladım. E başta anne baba da olmayınca benim değil onun utanmasının gerektiğini kimse öğretmiyor. Ben eski ben değildim. İçimdeki öldürdüğümü sandığım prenses ortaya çıkmış ve giydiğim zırhtan güçlü gelmişti. Artık ben de o şatoda narin ve savunmasız korunmaya muhtaç prenseslerden biriydim. Tek farkım vardı. Ben oradaki psikolojisi bozulmuş ve onlara göre deli bir prensestim. On beş yaşıma girdiğimde ondan bir zarf geldi. Üstünde bu gün söylediklerinin aynısı yazıyordu. Yeni bir yıl. Yeni bir yaş. Sana uzun zamandır vermek istediğim hediyeyi vereceğim. Haberin olsun. O gün polise gidip olanları anlattım. Ama onun babası polis olduğu için bana inanmadılar. Psikolojisi bozulmuş bir yetimin doğruyu söylemeyeceğine ve onun hayatını kıskandığıma inandılar. O gün şunu anladım. İnsanlar başlarına gelmeyince inanmıyorlar. Seni kendin korumazsan kimse korumaz. Ve fark ettim ki ben o şatodaki prensesleri korumaya hayatımı adadım. Ama kendi içimdeki prensesi korumak için hiçbir şey yapmadım. O günden sonra insanların ne yaşadığını önemsemedim. Ben güvendeysem gerisi önemli değildi." Gözümü her kırptığımda bir damla daha yaş yanaklarımdan süzülüyordu. Hızla yaşları silip dolu olan gözlerimdeki yaşların geri gitmesini umdum.

"burak piçini öldüreceğim. durma ya. bu kadar güçlü durma. zorunda değilsin" gözümden akan yaşları silmek için elimi kardırdığımda benden önce davrandı. Onu itlemedim.

"Bu kadar güçlü olmak zorundayım" boş boş yüzüme baktı.

"Hayır. Ben seni korurum" gülüp omuzumu silktim.

"yıllarca hep birilerini korudum. Sandığın kadar kolay değil" ela gözlerini kehribar rengi gözlerime dikti.

"Sen kendini buna mecbur hissetmişsin. Ben hissetmiyorum. Bir abilik iç güdüsü olarak düşün" gülüp ona baktım.

"Abilik iç güdüsü" onaylar anlamda başını salladı ve ayağı kalktı.

"Ve iç güdüsel olarak onu alıp öldüresiye dövmek ve en yakın polise gitmek istiyorum" başımı sağa sola salladım.

"Yapma" şaşırmışçasına bana baktı.

"Seni tehdit ediyor" iç çekip ayağı kalktım.

"Ama ben artık kendini koruyabilen biriyim. Gitmiyor muyuz" yüzüme acırcasına baktı. Birinin bana acımasından nefret ediyordum.

" Bana acıma. Sana bunları bana acıman için anlatmadım" kapıyı açıp dışarı çıktı. Yanına gelmemi işaret etti. İtiraz etmeden yanına gittim. Asansöre binip aşağı indik. Asu teyze ve murat amca bir masada yemek yiyordu. Bizi gördüklerinde asu teyze elini havaya kaldırıp buradayız dercesine salladı. Yanına geçip oturduğumuzda kaşlarını çattı.

"Arzin. Ağladın mı sen" her ağladığımda gözlerim şişer ve yüzüm olabildiğince beyazlardı. Elini hafifçe alnıma değdirdi. Hızla geri çekti.

"Ateşin var. Aç mısın" başımı hayır anlamında iki yana salladım.

"Tamam. Gel odaya çıkalım. Sıcak bir yerde dur biraz" ayağı kalktığımda peşimden geldi.

"Gelmenize gerek yok. Bu zamana kadar kendime baktım. Halledebilirim" bana emin misin bakışı yolladığında başımı hafifçe yukarı aşağı salladım. Asansöre ilerlediğimde arkamdan gelen adım sesleriyle hızla geri döndüm. Çarptığım beden beni dikkatle tuttu.

"Dikkat et maviş"...

Masum MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin