bölüm 26

87 5 0
                                    

"Arzin. Bu kaçıncı. Yeter." Ders matematikti ve ben bu derste kaç tane olduğunu anlayamadığım kalemi kırmıştım. Elimdeki iki parçaya bölünen kalemi sıraya bırakıp elimi silkeledim. Kalemin kırılma sesleri etrafta yayıldıkca alayla bana bakıyor ve her gün yanına oturan değişik kızlarla oynaşmaya kaldığı yerden devam ediyordu. Ikiye ayrılan kalemi hırsla açmaya başladım. Birkaç saniye sonra çıkarıp onlara bakmaya devam ettim.

"Arzin" duyduğum sesle başımı tahtadaki hocaya çevirdim.

"Sınavdaki en düşük not senin. 28 aldın. Buraya ilk geldiğinde derste iyiydin. Neden birden düştü" boş boş yüzüne baktım.

"Bir nedeni yok" kaşlarını çattı.

"Yani çalışmıyorsun ve notların düşüyor" başımı yukarı aşağı salladım.

"Tamam. En yüksek not bahanın. Tamamı doğru. Diğerleriniz internetten notlarına bakabilir" tahtaya gidip uzunca bir soru yazdı. Bana bakıp tahtaya çıkmamı işaret etti.

"Bilmiyorum" diye kısa bir cevap verdim.

"Yardım ederiz. Geç tahtaya" şu an tahtaya çıkmazdım.

"Istemiyorum" adam bıkkınca elini masaya vurdu.

"Bu hafta sonu ailen gelsin. Görüşmemiz gerekiyor. Durumun hakkında konuşacağız" başka birine işaret ettiğinde kalkıp soruyu çözmeye başladı.üniversite hayallerim suya düşeli çok olmuştu. Tek umudum sınıf tekrarı yapmama gerek kalmadan lise üçü bitirip bir sonraki seneye başlamaktı. Onları izlemeye geri döndüğümde kızın saçıyla oynadığını fark ettim. Bir kalem kırılma sesi daha geldiğinde sessizce bir küfür savurdum. Bu kez önümde oturanlar hariç kimse bana dönmemişti.

"Ya sen ne biçim bir kızsın" elimdeki ikiye kırılmış kalemi sıranın üstüne bıraktım.

"Niye. Oynaşmayan kız, kız olmuyor mu. Illa birinin ağızının içine düşmem mi gerekiyor" boş boş bana bakmaya devam etti.

"Hayır. Ondan demedim. Ne bileyim küfür ediyorsun, birkaç kişiyi dövdün. Alışık değiliz böyle şeylere" alayla güldüm.

"Benim gibilerine alışık olmayın zaten. Çoğu zaman insanların sinirini bozmak dışında hiçbir şey yapmıyorum" bu kez kaşlarını çattı. Benim baktığım yere bakınca onları gördü.

"Bahayla siz nişanlı değil miydiniz" gözlerimi onlardan ayırmadan cevap verdim.

"Seni niye ilgilendiriyor" kız iyice bahanın yanına yaklaştı.

"O her zaman böyledir. Bir şeyler yaşarsın" sinirle sözünü kestim.

"Biz onla hiçbir şey yaşamadık" şaşkınca suratıma baktı.

"O zaman seni hiçbir şey yaşamadığınız için terk etti" gözlerimi devirdim.

"O öyle birisi. Her gün başkasıyla takılır" baha kıza biraz yaklaşınca bir kalem kırılma sesi daha etrafta yankılandı. Sessiz olduğunu düşündüğüm bir küfür daha savurduğumda yan sıralardan birkaç kişi daha bana döndü. Kalemi sinirle sıraya bıraktığımda bana dönüp alaycı bir bakış attı. Kıza dönüp biraz daha yaklaştı. Son ders olmasaydı o kızı boğabilirdim. "Bunu sen istemedin mi" diye haykırdı zihnimdeki susmasını umduğum ses. "Bunu sen istedin ama şimdi hayıflanıyorsun. Eninde sonunda olacaktı." Haksız da sayılmazdı. "O kızın yerinde olmak ister miydin" göz ucuyla onlara baktım. Öyle bir durumda olmayı asla istemezdim. O günden önceki halimize geri dönmek istiyordum. Ama artık öyle olamayacağımızı biliyordum. Zil çaldığı anda kapağını bile açmadığım defter ve kitabı çantama koyup omuzuma attım. Hoca çıktıktan sonra ayağı kalkıp bana baktı. Kızı bir anda ayağı kaldırıp dudağına yapıştı. Umursamazca hareket edip okuldan çıksam da kafamda yüzlerce şey dönüyordu. Okuldakinin dedikleri doğruydu. Her gün başka biriyle takıldığını eve gelmemesinden anlıyordum. Bir hafta olmuştu ve hiç gelmemişti. Benim canımı yakmaya çalışıyordu ve açıkçası oldukça başarılıydı. Evin kapısının önüne gelince cebimdeki anahtarı çıkartıp kapıyı açtım. Evde tek başımaydım. Kimse yoktu. Kapıyı kapatıp odaya çıktım ve çantamı bir köşeye fırlattım. Üstümdekilerden kurtulup yerine pijamalarımı giydim. Gördüklerim aklımda dönüp dururken gözlerimdeki yaşlar akmak için yalvarıyordu. Neden böyle olmuştu. Onca şey yaşamama rağmen ağlamamamışken neden şimdi olmak zorundaki bir ayrılık için üzülüyordum "olmak zorunda değildi. Sen zorladın" zihnimdeki ses haykırmalarına kaldığı gerden devam ederken gözüm elimdeki yüzüğe kaydı. Saçma sapan triplere girip onu atamazdım ama bana baha vermişti. Hala elimde olması garip değil miydi. Hala bende olması beni küçük düşürmez miydi. Onu beklediğim anlamına gelirdi, böyle gözükmesini istemesemde bu onu beklemediğim anlamına gelmezdi. Derin bir nefes alıp yüzüğü parmağımdan çıkardım. Yatağın yanındaki komodinde duran anne ve babamın resmimin olduğu çerçeveyi elime aldım. Uzun uzun onlara baktım.

"Çok aptalım" dedim garip bir sinirle.

"Bu kadar aptal olduğum için özür dilerim. Siz burada olsaydınız her şey farklı olurdu" güldüm ve yanağımdaki yaşı sildim.

"Ben bunları yaşamazdım. Ya da siz yaşarken yanımda olurdunuz. Böyle biri olmazdım. Belki de en büyük derdim pembe elbisemin yırtılması ya da kirlenmesi olurdu" şimdi neden ağlıyordum.

"Ve ben aptal olduğum kadar da bencilim." Başımı iki yana salladım.

"Sizin için değil. Onun için ağlıyorum. neden. Onca şey yaşamışken neden garip bir şey için ağlıyorum. Gözümün içine baka baka onu öptüğü için ona sinirliyim. Ama o kızın yerinde olmak da istemiyorum. Benim sorunum ne. Bir karar verdim ve onun sonuçlarına katlanmam gerekiyor. Peki neden sinirliyim. Pişman mıyım. Hayır. Belki biraz." İç çekip çerçeveyi yerine koydum.

"Keşke yanımda olsaydınız"...

Masum MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin