bölüm 16

138 7 0
                                    

Bir hafta olmuştu. Artık geleceğine dair umudum olmasa da gece onu bekliyordum. Odadan dışarı çıkmıyordum. Kimse gelip sormadığı için açıklama yapmam gerekmiyordu. Bana verilen oda oldukça küçüktü. yatak. Küçük bir dolap mutfak ve banyodan oluşuyordu. Neden buraya geldiğimi biliyordum. Yetimhane geri kabul etmiyordu. Yataktan yavaşça kaltım. Gece üçe geliyordu. Ya bir tıkırtı sesi gelmişti. Ya da ben iyice delirmiştim. Gerçi bundan öncesi de aynıydı. Orası ayrı konuydu ya. Bağdaş kurduğum yataktan ağır ağır kalktım. Mutfağa ilerlediğimde yine o tıkırtıyı duydum. Ne olur ne olmaz diye elime gelen ilk keskin şeyi ki bu sadece pergeldi alıp mutfağa geçtim.

"Eğer hırsız falansan gerçi ne arasın hırsız burada ama müdürün odası en alt katta ve tahmin ediyorum ki yüklü bir miktar parası vardır" bir cam açılma sesi duyuldu. Kesin hırsız girmişti

"Hayır niye ben. Onca kişi varken öldürecek beni mi seçtin yani. Yahu müdür var müdür alt katta. Parası da var adamın" lamba bir anda yandığında karşıma bir haftadır görmediğim yüz çıktı.

"Elindeki pergeli kimseye zarar vermeden yavaşça yere bırak ya da onun batması ihtimalini göze alıp sana sarılacağım" nasıl gelebilmişti buraya. Telleri nasıl aşmıştı. Masanın üstüne koyduğumda hızla yanıma geldi. Kollarını belime dolayıp hızlıca bana sarıldı.

"Birini bu kadar özleyeceğim hiç aklıma gelmezdi" dediği şeye başımı gömdüğüm boynundan çekmeden gülümsedim.

"Gidiyoruz maviş." Geri çekilip yere indim. Nereye ve nasıl gidecektik ki

"Nasıl" elindeki iki sırt çantasını gösterdi.

"Kıyafetlerini çantaya sen mi tıkmak istersin ben mi yapayım" elinden çantaları alıp bavulun kenarına çöktüm. Kıyafetleri çantalara tıktım ve bavulu kenara sıkıştırdım.

"Nasıl gideceğiz" çantaların ikisini alsa da birini kolundan çekip aldım. Bu yaptığım hareketin mantıksız olduğunu bilircesine başını iki yana salladı.

"Ben nereden geldim" açık pencereye baktım.

"Aynen öyle" pencerenin yanına gidip ayaklarını aşağı sarkıttı.

"Düşersek ölürüz" yere baktı.

"İkinci kattayız maviş." Elindeki çantayı bana uzattı.

"Zor olan telleri aşmaktı. Ben atlıyorum. Arkamdan çantaları atıyorsun ve sen atlıyorsun. En fazla bileğini burkarsın" kendini yavaşça aşağı bıraktı. Sadece çıtırtılar olmuştu. Hemen pencerenin yanına gittim. Sapasağlam ayakta duruyordu. Elini atmam için hareket ettirdi. İki çantayı sırayla ona attım.

"İn" pencerenin çıkıntılarına bastım ve sağlamlığını kontrol edip pervazın dış kısmına oturdum.

"Ölmesem bari" atlamam için işaret yaptı. Alttaki pencerenin çıkıntısına basmamla ayağımın kayması bir oldu. Yere düşmeyi beklerken bahanın üstüne düşmem düşüşümü yumuşatmıştı. Yüzlerimin birbirine çok yakındı. Gülüp bana baktı.

"Yapman gereken tek şey" gözlerimi kaçırdım.

"Kilo vermek" sinirle yüzüne bakıp omuzuna vurdum. Hemen ayağı kalktım. Peşimden ayağı kalktı. Yerdeki çantalardan birini aldım. Hava Zifiri karanlık denilecek kadar koyuydu. etrafı göremiyordum. Bahanın yanıma gelmesini elimi tutmasıyla anladım.

"Gel" başka bir şansım vardı sanki. Sürükleyip tellerin olduğu yere götürdüğünde gözlerim karanlığa alışmıştı. Telin bir kısmı kesikti.

"Teli mi kestin" kapı gibi itleyince geçebileceğimiz bir kısmı açıldı.

"Yapmadığım şey kalmadı maviş" önden geçip benim de geçmem için teli tuttu. Itaat edercesine emekleyerek geçtiğimde teli geri yerine indirdi. Hızla ayağı kalkıp arabaya ilerlediğinde peşinden gittim. Arabaya bindiğimizde hızla çalıştırdı ve yola koyuldu.

Masum MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin