bölüm 17

122 5 0
                                    

"Maviş. Ölüyorum kalk üstümden" elimi kaldırıp suratına vurdum. Dedikleri beynimde dağıldığı ve yankılandığı için algılayamıyordum.

"Uykulusun diye dediğimi anlamadığını düşünüyorum yoksa hemen geri kaçardın. Şu an belinden yukarısı benim üstümde" dediği şeyi zor da olsa idrak edip hemen doğruldum. Yüzüm yavaşça ısınmaya başlarken etrafa bakındım.

"Gidiyoruz" kaşlarımı çattım. Nereye gidiyorduk ki. Beni geri mi götürüyordu. Biz annesinden ve babasından kaçmıyor muyduk. nereye gidebilirdik ki. Peşimize mi düşmüşlerdi.

"Nereye" ayağı kalkıp ayakkabılarını giydi.

"Sorgulama. Çünkü gittiğimize sevineceksin" sevindeceksem neden söylemiyordu. Neydi ondaki bu gizem. Hızla ayağı kalkıp ayakkabılarımı giydim. Merdivenlerden indiğimde çantaların orada olduğunu gördüm. Bir tane de bavul vardı. Büyük ihtimalle kendi eşyaları içindeydi. Arabaya yaslanmış beni bekliyordu. Eşyaları gösterdim.

"Geri döneceğiz." Geri döneceksek niye gidiyorduk. Demek ki peşimize düşmemişlerdi. Onlardan kaçmıyorduk. Sokak Kapıyı kapatıp arabaya ilerledim. Aramabın Kapısını açıp bindiğimde o da benimle bindi. Arabayı çalıştırdığında ona baktım.

"Neden kaçıyormuşuz gibi hissediyorum" yola bakarak cevap verdi.

"Öyle yapmıyor muyuz" camdan dışarıya baktım. Benim dediğim birinden kaçmak anlamında kaçmak değildi ki.

"Birinden kaçmak anlamında değil." Uzun bir "haa" sesi çıkartıp güldü.

"Belki de umduğun gibi hissediyorsundur." Dediği şeyi anlayıp omuzuna vurdum. Ben öyle bir şey ummuyordum ki. Nereden çıkartıyordu böyle şeyleri.

"Öyle ummuyorum" omuzunu silkti. Bana inanmamış mıydı. Dediğimi umursamamış mıydı yoksa öylesine mi yapmıştı.

"Ama ben öyle umuyorum" bıkkınca ofladım. İnat ediyordu ve bu benim sinirlerimi oldukça bozuyordu.

"On altı yaşındayım on altı. Çocuğum daha. En az sekiz senesi var" bana dönmeden beklemeden, hızla cevap verdi.

"Sekiz sene sonra otuz yaşında olacak olan sen değilsin. Millet gülsün mü bu yaşta evleniyor diye" elimi durması için havaya kaldırdım.

"Peki ben bu yaşta evlenirsem millet ne diyecek biliyor musun" başını yukarı aşağı salladı. Ne kadar da rahattı. Düşünecekleri şey umurunda değil gibiydi.

"Herkes hamile olduğunu düşünecek." Ellerimi iki yana açtım. Bunun bir sorun olmadığını mı düşünüyordu. Algılayamıyor muydu.

"E bu büyük bir sorun değil mi" bana kısa bir bakış atıp "tı" sesi çıkardı.

"Şimdi olmasa birkaç sene sonra olacak" kaşlarımı çattım.

"Ney" bana bakmadan cevap verdi ve hemen yola döndü.

"Bebek" yüzüm kızarırken etrafa bakındım.

"Hayır" sinirlenmiş miydi bana mı öyle geliyordu.

"Yanlız mı ölelim maviş. Yaşlanıp yanlız mı ölelim" omuzumu silktim.

"Çok istersen köpek ya da kedi alırız onunla ölürüz ama bebek, ona hayır" iç çekti.

"Şu senin garip takıntıların yüzünden mi olmaz yoksa başka bir şeyden mi" benim ne gibi garip takıntılarım vardı ki. Hiçbir takıntım yoktu.

"Pardon. Neymiş benim garip takıntım" gülüp yola bakmaya devam etti.

"Seni almaya geldiğimiz gün. Elinden bavulunu almaya çalıştığımda elim yanlışlıkla eline değdiğinde dokunma bana diye çıkışmıştın" bana göre çok haklı bir tepki olsa da o benim takıntım değildi. Farklı takıntılarım olabilirdi ama o benim takıntım değildi

"Takıntım falan yok benim" dedim aniden. Garip garip bana baktı.

"e o zaman niye bebek istemiyorsun" iç çektim. Anlayamıyor muydu.

"Anne baba sevgisi görmemiş ve bilmeyen birinden anne sevgisini masum bir bebeğe göstermesini bekleyemezsin" bir elini saçına götürüp dağıttı. Sinirlenince ya da üzülünce bunu yapardı. Birinci seçenek olmasını istiyordum.

"Bunu sonra konuşalım mı. Bir evlenelim, onun da cevabını alırız" yüzüne baktım.

"Pes etmeyeceksin değil mi" kararlılıkla başını salladı.

"Istediğimi almakta ısrar ediyorum diyelim" gülerek başımı iki yana salladım.

"Başarısızlığının tadını çıkart diyelim" omuzunu silkti.

"Bunu en son söylediğinde ülke içinde yapılan buz pateni yarışmasına hak kazandık" hah bir de o vardı...

*********

"Neresi burası" arabadan inip benim de inmemi işaret etti. Arabadan inip büyük demir kapıya ilerledik

"İçeri girince öğrenirsin" elimi tuttuğunda boş boş ona baktım. Kapıyı anahtarla açtığında demir bahçe kapısı gıcırdayarak açıldı. Önümüze bahçenin yarısını kaplayan pis denilebilecek bir havuz çıktı. Nispeten büyüktü. Yabani otlar demir duvarların çoğunu kaplamıştı. Sürükleyerek eve yürümemi sağladığında olanları yeni anlıyordum. durup ona baktım.

"nereye geldik" elini dizlerine koyup öne eğildi ve boylarımızı eşitledi.

"iki sene boyunca yaşadığın yeri görmek istemedin mi" iki katlı büyük eve baktım.

"söylemesi kolaydı" bıraktığı elimi geri tutup evin kapısına sürükledi. kapıya anahtarı sokup çevirdiğinde kapı ağır ağır açıldı. güneş ışığının vurduğu yerlerdeki tonlar açık açık gözüküyordu. siyah ve beyazın hakim olduğunu düşündüğüm koltukların ikisi de gri olmuştu. senelerdir uğranmayan bir ev için oldukça iyi bir durumdu. Yavaşça merdivenlerden çıktığımda bütün kapıların aralık olduğunu fark ettim. Odaların hepsi griyken bir oda bebek mavisiydi. Ahşap kapıyı yavaşça açıp içeri girdiğimde buranın bir bebek odası olduğunu gördüm. Duvarda mor kelebek desenleri vardı ve burası geri kalan her yer gibi kirliydi. Pembe ve oldukça büyük bir beşik vardı. Çekmeceli bir dolabın üstünde bir çerçeve olsa da üstündeki resim tozdan gözükmez haldeydi. Oraya gidip çerçeveyi elime aldım. Tozu yavaşça sildiğimde karşıma bir bebeği tutan annem ve babam çıktı. Bu bebek büyük ihtimalle bendim.

"Demek ki sana maviş diyen tek kişi ben değilmişim" gözümden düşen bir damla yaş resmin üzerine indi. Tozla karışıp gri oldu ve yere düştü.

"Keşke şu an da bana maviş diyen iki kişi daha olsaydı" arkamı dönüp ona baktığımda elinde deniz kabuğu gibi bir şey gördüm. Yavaşça deniz kabuğunu açtı. Kelebek şeklinde kesilmiş bir tek taş yüzük ortaya çıktı.

"Belki şimdi değil ama birkaç sene sonra sana maviş diyen iki kişi daha olabilir" nefen pes etmiyordu ki.

"Yok yok sen iyice delirdin. Yedin kafayı. Yahu ben reşit bile değilim nerede yaşıyoruz" yüzüğü kutudan çıkarttı.

"Annenin eline bak" gözlerimi resime çevirdiğimde annemin parmağında o yüzüğün olduğunu fark ettim.

"Sen. Nasıl" yüzüme gelen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı.

"Buldum bir şekilde. Sen evet de, ben iki sene beklerim. Resmi şeyler falan filan neyse ne" oflayıp ona baktım.

"İyi, tamam" güldü ve yüzüğü parmağıma taktı.

"Daha büyük bir tepki bekliyordum" gülüp ona baktım.

"Ne bekliyordun boynuna atlayıp evet di-" dediğimi umursamadan dudaklarımızı birleştirildi. Kalbim heyecandan çıkacakmışçasına atarken elini hafifçe yanağıma değdirdi. Kendini yavaşça benden ayırıp alnını alnıma yasladı.

"Ilk hislerinin sahibi olmanın ne demek olduğunu bilemeyeceksin" gözlerimi kaçırdım.

"Ne yaptığını bilmiyordun değil mi" başımı hayır anlamında iki yana salladım.

"Gidelim mi" başımı yukarı aşağı salladım

"Gidelim"...

Masum MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin