bölüm 40

95 4 0
                                    

Yatağımın üstünde kafayı yememek için hem ağlıyor hem de sessizce yastıklara vuruyordum.

"Lanet olsun. Düğün telaşında olması gereken sendin. O değildi" dediğim şeyin fakına varıp aniden sustum. Sinirlerim şu sıralar çok kötüydü. Iç sesim hıçkıra hıçkıra ağlarken haykırdı.
"Çünkü bu yün evleniyorlar aptal. Evleniyorlar. Anladın mı. Aile oluyorlar. Heceleyeyim mi. Ev-le-ni-yor-lar" haykırmamak için çok zor duruyordum.

"Kapa çeneni yoksa ben seni kapatacağım" kapının çalınmasıyla yüzümdeki yaşları hızla sildim. Hemen ardından asu teyze geldi.

"Arzin. Hala giyinmedin mi. Hadi giyin sonra ecenin yanına gideceğiz. Makyajını yapmamızı bekliyor. Saçı var. E giydireceğiz. Daha çok iş var. Sen bir giyinsen biri gitmiş olacak. Dur bakayım. Ağladın mı sen" başımı diğer tarafa çevirdim.

"Görümceyim ya. Abim gidiyor ondan ağlamışımdır" sinirle kaşlarını çattı.

"Şakanın hiç sırası değil arzin. Bunun olacağını biliyordun. O yüzden hayıflanmayı bırakıp giyin. Eceyi hazırladıktan sonra sen varsın. Bu halde ortalığa çıkamazsın" bıkkınca ofladım.

"Çirkinsin demenin daha kolay yolları vardı." Iç çekip kapıya ilerledi

"Öyle demiyorum. Sadece şu ev halinden çıkıp biraz süslenmen gerektiğini söylüyorum" dışarı çıkıp yan odada hazırlanmayı bekleyen ecenin yanına gitti. Düğün evin bahçesinde olacağı için oldukça sade olması planlanmıştı. Daha doğrusu baha öyle istemişti. Dolaptan asu teyzenin bana zorla aldırdığı siyah elbiseyi çıkardım. Ince askılı. Belime dadar oturan, sonrasındaysa dizimin beş parmak üzerinde biten siyah düz bir elbiseydi. Buraya kadar normaldi ama arka kısmında belime kadar inen bir sırt dekoltesi vardı. Beyazını aldırmaya çalışsalar da bir bahane uydurup siyahını almalarını sağlamıştım. Gelinle yarışır gibi beyaz giymek olmazdı. Hele ki böyle bir günde. Iç sesimin söylenmelerini umursamadan elbiseyi giydim. Saçım, yüzümün beyazlığı, gözlerimin kırmızılığı umurumda değildi. Pişmandım. Çok pişmandım. Ayrılmayla ilgibi verdiğim her kararda pişman oluyordum. Ama iş işten geçiyordu. Sonuç değişmiyordu. Üzülen yine ben oluyordum. Verdiğim karar mantıksız değildi. Mantığıma uyuyordu. Peki ya duygularıma. Işte onlara asla uymuyordu. Baha benim ilk hislerimin sahibiydi. Son hislerimin sahibi de o olacaktı. Sadece yakından değil de, uzaktan sevmeyi öğrenecektim. Onu mutlu görmeye alışacaktım. Canımın deli gibi yanmasını umursamamayı öğrenecektim. Bunu başarmak zorundaydım. Kendimi bunu başarmak zorunda bırakmıştım. Benim pişman olduğum nokta buydu. Çoğunluk mutlu oluyorsa ben olamıyordum. Ben mutlu olursam çoğunluk mutlu olamıyordu. Üzerimdeki elbiseyle kendime uzun uzun baktım. Yasta gibi olmayı hak etmiş miydim. Ben kendimi acı çekmeye mecbur bırakmıştım ama diğer herkes beni hayatım boyunca yasta gibi olmaya mecbur bırakmıştı. Bunu ben istememiştim. Kim istemezdi ki en büyük sorununun pembe elbisesinin kirlenmesi olmasını. Hayatımda yaşadığım ne varsa, hepsi bu güne toplaşmıştı sanki.

"Arzin" hırsla yapıdan dışarı çıktım. Asu teyze karşımdaydı. Içeride makyajı yapılan eceyi gözleriyle gösterdi.

"Hadi kızım" kolumu tutup ecenin yanına soktu. Onların düğünü benim ölümüm mü olacaktı. Kapıyı ardından kapattı. Ece gözlerini aynadan benimle buluşturdu.

"Arzin. Kolyen çok güzelmiş. Nereden aldın" boynumdaki kolyeye baktım. Bana anlattığı efsanedeki baykuştu. Gözlerimin dolmamasını. Sesimin titrememesini umdum. Ne cevabım olabilirdi ki.

"Annemin" yalan söylemiş olsam da ona bu gün kocası olacak üvey abimden olduğunu açık açık söyleyemezdim.

"Ölen annenin mi" bu ne kadar saçma bir soruydu. Başka annem yoktu ki.

"Evet. Annemin" başını hafifçe yukarı aşağı salladı. Yüzünde kilolarca makyaj vardı. Saçında çok belirgin dalgalar vardı ve hala yapılmaya devam ediyordu.

"Zevkli kadınmış. Senin aksine" sinirle ona baktım.

"Ece. Düzgün konuşup hazırlığınla ilgilenir misin" annesinin uyarıcı ses tonuyla söylediği şeyle bana bakıp gülümsedi.

"Ne var anne. Küçük kız kardeşimle eğleniyoruz işte. Hem abisi gidiyor ya. Üzülüyordur şimdi. Ama ne diyebilirim ki. Beni senden daha çok seveceği kesin" sinirle gözlerimi devirdim.

"Umarım seni benden daha çok sever" sahtece gülümsedi.

"Senin umuduna ihtiyacım olduğunu sanmıyorum. Ama bu kadar merak ediyorsan söyleyeyim. En kısa zamanda kucağımda bebeğimle geleceğime eminim" boğazıma bir yumru otururken asu teyzeye baktım.

"Ben müzikleri falan halledeyim mi. Boşu boşuna durmayayım burada. Zaten belli ki bana ihtiyaç yok. Kusurları gayet güzel kapatmışlar" asu teyze bana susmam için kaş göz işareti yaparken odadan çıktım. Sinirle bir küfür savurduğumda bahayı fark ettim. Neden her küfür ettiğimde yanımda oluyordu.

"Ne yapıyorlar içeride de bu kadar sinirlendin" ona bakmadan sinirle cevap verdim.

"Boya badana" kaşlarını çattı.

"Ney" elimi susması için havaya kaldırdım.

"Saç baş işte ne bileyim ben. Gitsene yanına. Senin karın değil mi" başını iki yana salladı.

"Henüz değil" bu onu durdurabilmem için bir tür işaret miydi. "Belki şimdi yanına gidip pişmanım desen seni affedebilir" diyen iç sesimi susturdum.

"Birkaç saat sonra olacak" omuzunu silkti.

"Hala birkaç saat boyunca bekarım" dakikalardır kaçırdığım gözlerimle ona baktım. Beyaz bir gömlek. Siyah bir ceket ve pantolon giymişti. Ceket üstünde değil elindeydi.

"Içerideki sen olabilirdin" diye mırıldandığında kaşlarımı çattım.

"Hazırlanan sen olabilirdin" susması için sözünü kestim.

"Hiç başlama" bunu defalarca ben de düşünmüştüm. Onun yerinde olmayı her şeyden daha çok istiyordum. Ama pişmanlığım hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Ben kararımı vermemiş miydim. Sonuçlarına da iyi ya da kötü katlanmak zorundaydım. Zorunda bırakılmıştı. Kendimi buna zorunda bırakmıştım.

Masum MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin