bölüm 39

85 3 0
                                    

Annemin ve babamın mezarının yanına oturmuş, ne söyleyeceğimi düşünüyordum. Beni duyuyorlardı. Buna emindim. Bu yüzden kelimelerimi seçerek konuşmaya çalışıyordum.

"Anne, baba. Nasıl söyleyeceğimi inanın hiç bilmiyorum. Beni izliyor muydunuz. Ya da her neyse beni görüyormuydunuz ve anladınız mı bilmiyorum." Sinirle gözümdeki yaşı sildim.

"Onu seviyordum ya. Lanet olsun onu seviyordum." Kim olduğunu nereden bileceklerdi ki.

"Keşke şimdi yanımda olup sen daha küçüksün geçer ıvır zıvır bir şeyler deseydiniz" kolumla tekrar gözümdeki yaşları sildim.

"Niye beni kurtarmayı seçtiniz ki. Bebektim ya. Sadece bir bebek için iki can fazla büyük bir bedel. Hem düşünmediniz mi. Annesiz babasız benim kızlarıma ne olacak diye düşünmediniz mi. Ölecekler mi, kalacaklar mı. Bulunacaklar mı. Her şey geride kalsın. Yaşayacaklar mı diye düşünmediniz mi. Hayatınızı hiçe saydığınız çocuklarınız ölebilirdi. Siz boşu boşuna ölebilirdiniz. Neden yaptınız ki bunu. Ben yaşamak istemiyorum. Keşke şu an sizin benim için canınızı feda ettiğiniz gibi ben de sizin için canımı feda edebilsem. En azından mutlu bir şekilde yaşayabilirsiniz. Ben yapamıyorum. Ben onlarla yapamıyorum" haklıydım. Ben onlarla yapamıyordum. Iç sesim haykırdı "sen onlarla yapamıyorsun" ve bir daha tekrar etti "sen onlarla yapamıyorsun" ben belki sadece onlarla yapamıyordum. Belki başka bir yerde yapabilirdim.

"Başka bir yerde. Yapabilir miyim" aniden ayağı kalktım. Bunu daha önce neden düşünememiştim ki. Kendi evimde kalabilirdim. Yaşayabilirdim. Ama önce bahayı sevmediğimi yalan da olsa kanıtlamak zorundaydım.o düğüne gitmek zorundaydım. Kendimi o cehennemde cayır cayır yakmak zorundaydım. Bu benim için artık bir görevdi. Bir mecburiyetti. Ecenin annesinin dedikleri zihnimde yankılanırken annem ve babamla konuşmaya devam ettim.

"Ben hiçbir yere ait değilim. Çünkü ben bir aptalım. Üvey abisine aşık olan zavallı bir aptal. Ruhsal ve psikolojik hastalıkları olan zavallı bir aptalın tekiyim. Özür dilerim. Çok özür dilerim. Asla size layık birisi olamadım. Bir bebeği korumak için canımı vermezdim. Ama koskoca bir adamı korumak için kendi hayatımdan. Sevgimden. Ruhumdan vaz geçtim. Hak etti mi diye düşünüyorum. Çok bencilim" telefonumun çalmasıyla pantolonumun cebinden çıkartıp arayanın kim olduğuna bakmadan açtım.

"Efendim" sesim titremişti ve karşımdaki kişi kimse bunu duymasını istemiyordum.

"Arzin. Kızım ağlıyor musun sen" asu teyzenin sesiyle ayağı kalkıp görebilecekmişçesine üstümü silkeledim.

"Hayır. Hayır ağlamıyorum. Bir şey mi oldu" hemen cevap geldi

"Bir şey mi oldusu mu var arzin. Düğün yarın ve ikimizin de giyecek hiçbir şeyi yok. Neredesin sen söyle gelelim alalım seni bahayla" o da mı yanındaydı. İç çekip etrafa bakındım.

"Benim var. Gidin siz" bıkkınlık dolu bir oflama sesi kulağımı doldurdu. Aniden arkamdan gelen karga sesiyle irkildim.

"O siyah şeylerle mi gitmeyi düşünüyorsun. Ayrıca neredesin sen. Karga sesi geliyor arkadan" mezarlığın taş merdivenlerinden bekleyerek tek tek inmeye başladım.

"Mezarlıktayım" bu kez şaşkınlık ve korku nidaları yükseldi.

"Ne işin var mezarlıkta" etrafa tekrar bakındım.

"Annem ve babamı görmeye gelmiştim" çok geçmeden cevap geldi.

"Konum at. Hemen geliyoruz" bir şey demeden telefonu kapatıp konum attım. Taş merdivenlerden ağır ağır inerken yandan gelen bir ağlama sesi beni durmaya zorlamıştı. Sesin geldiği yere baktığımda küçük bir kızın mezarın yanında ağladığını fark ettim. Adımlarım istemsizce oraya giderken kız geldiğimi fark edince irkildi. Ellerimi sakin olması için havaya kaldırdım. Ürkekçe bana baktı. Kahve rengi uzun saçları ve aynı renkte gözleri vardı. Yavaşça yanına gidip çömeldim.

"Ailen mi" elinin tersiyle yüzündeki yaşları sildi. Kendini ağlamamak için sıktığı belliydi.

"Annem" burukça gülümsedim. Keşke yanımda en azından ailemden bir kişi olsaydı. Hiç yoktan iyiydi.

"Benim de annem ve babam öldü. Hem de senden de küçüktüm" merakla bana baktı. En fazla beş altı yaşlarındaydı.

"Öyle mi. Kaç yaşındaydın ki" parmaklarımla iki yapıp ona gösterdim.

"İki yaşına yeni girmiştim. Bir de ablam vardı. O benden çok daha büyüktü. Beni kimse istemedi. Kimsenin yanında duramadım. Çok küçük olduğum için beni ayak bağı olarak düşündüler. Yetimhanede kaldım" ağlamamaya çalışarak konuştu.

"Yetimhane nasıl bir yer ki" düşünür gibi yaptım.

"Böyle bir sürü ailesi ölmüş kızların" sadece ailesi ölmüş demiştim çünkü terk etmiş demeye dilim varmamıştı.

"Aynı yerde. Aynı odada kaldığı bir yuva. Okulu oradakilerle okuyorsun. Dersleri oradakilerle çalışıyorsun. Hatta iyi biri olursan birsürü unutulmaz arkadaşların oluyor. Benim olmamıştı ama" gözündeki yaşı sildi.

"Neden. Sen iyi biri değil miydin ki" omuzlarımı bilmem anlamında hareket ettirdim.

"Belki ben kötü biriydim. Ama sen bence öyle değilsin." Şaşkınlıkla gözlerini büyüttü.

"Nereden anladın" gülüp elini tuttum.

"Baksana. Annen için üzüldüğünü söyleyebiliyorsun. Onun için ağladığını açık açık belli ediyorsun. Bense burada ağlamamaya çalışıyorum" gülümsedi.

"Neden ağlamamaya çalışıyorsun ki. Bence ağlamak kötü bir şey değil. Bir keresinde annem canım acıdığı için ağladığımda öpersem geçer demişti ve elimi öpmüştü. Elimin acısı geçmişti. Senin neren acıyor" gülümsedim.

"Benim acım geçmez ki. Birinin ruhu yaşamaya son verdiğinde acıları geçermiş. Umarım yakında geçer" ağlamamak için kendini zor tuttuğunu fark ettim.

"Hey. Bana bak. Ağlamaması gereken benim. Sen değilsin." Bunu derken gözümden bir damla yaş düşmüştü. Elini kaldırıp yüzümdeki yaşı sildi.

"Senin kadar büyüsem de. Annemi unutmaz mıyım. Onun için hala ağlar mıyım" kaşlarımı çattım.

"Benim kadar büyüsen de anneni unutma. Bak bana bir anını anlattın. Güzel bir an yaşamışsın. Neden unutmak isteyesin ki. Ayrıca ben hiç de büyük değilim. O yüzden ikimiz de ağlayabiliriz. Sonuçta kocaman insanlar değiliz ya" gözündeki yaşları sinip ayağı kalktı.

"Sarılabilir miyim" kollarımı açtığımda yanıma gelip bana sarıldı. Belki o kadın ve çocukları böyle sarılacaktı ama. Ben beste yüzünden kendi çocuğuma asla sarılamayacaktı.. gözümden yaşlar düşerken arkamdan gelen sesle irkildim.

"Arzin" bahanın sesiydi.

"Naz" başka bir kadının sesiydi. Kızdan ayrıldığımda kızın elini bir kadın tuttu.

"Teyzecim demiyor muyum ben sana yabancılarla konuşma diye" küçük kız bana bakarken gözümdeki yaşları silip gülümsedim.

"Ama arzin yabancı değil ki. Bana yardım etti. Artık annemi unutmak istemiyorum. Teyze. Biliyor musun arzin yetimhanede büyümüş" kadın göz ucuyla bana baktı.

"Öyle mi. Yolda anlatırsın bana nasıl bir yer olduğunu. Ama baban bekliyor. Gitmezsek üzülmez mi" kadın kızı yan taraftaki taş merdivenlere sürüklerken kız bana döndü, elini havaya kaldırıp salladı.

"Görüşürüz arzin" ben de elimi hafifçe havaya kaldırıp salladım.

"Görüşürüz" arkamı dönüp bahaya bakmadan merdivenlerden inmeye başladım. Belki de o haklıydı. Ağlamak kötü bir şey değildi

Masum MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin