*Bu kitapta üzücü yerler vardır eğer çok etkileniyorsanız okumayın
Jisung gözlerini yepyeni bir sabaha açmıştı. Hoş her gün aynı şekilde kalkıp aynı şekilde günü tamamlıyordu. Bugün de aynı şeyler olacaktı.
Uyanmasına rağmen yatağında yarım saat kadar yatmaya devam edecek. Okula gitmese ne olacağını düşünecekti. Ardından annesinin bağırmasıyla okuluna gidecekti.
Okula gittiğinde tek arkadaşı Felix'in dün akşam ve bu sabah yediği şeyleri öğrenecekti -Felix bu konuları anlatmayı severdi-. Ardından öğle arasına gireceklerdi.
Ve Jisung o sırada bu hayatta zevk aldığı tek şeyi yapacaktı. Her öğle arasında oturup camdan dışarıya bakan çocuğu çizecekti. Sonra eve dönecek. Fotoğrafı önceden çizdikleri arasına koyacak. Sabah olana kadar odasından çıkmayacaktı.
Bugünü diğer günden farklı kılan tek şey doğum günü olmasaydı. Artık reşit oluyordu. Buna rağmen heyecanlanmıyordu. Ne gerek vardı ki? Bir önceki günün aynısı olacaktı sonuçta.
Jisung yatakta boş boş yatma işini bırakıp okul kıyafetlerini giydi. Az kalmıştı. Bu okuldan mezun olacaktı.
Kahvaltı işini pas geçip okulun yolunu tuttu. Hava rüzgarlıydı saçlarını havalandırıyordu. Omuzlarını silkip ilerlemeye devam etti.
Hayattan bıkmıştı sanki. Hiçbir şey zevk vermiyordu ona. Aklından bugün daha ne kadar sıkıcı geçebilir diye düşünürken karşı kaldırımda kedi besleyen çocuğu gördü.
Aynı sınıfa gidiyorlardı gitmesine ama çocuk ondan yaşça büyük görünüyordu. Belki de büyüktü. Hiç konuşmamışlardı.
Her öğle arası heykel gibi görüntüsüne kapılıp onu çiziyordu ama hiç konuşmamışlardı. Bunu biraz garipsedi Jisung.
O sırada kırmızı ışık yeşile döndü. Karşı kaldırıma ilerlemeye başladı. Yolun kenarında kedi besleyen heykel gibi çocuğa yaklaşıyordu.
Görmezden gel Jisung. Görmezden gel Jisung.
Aklından sadece bu 3 kelime geçiyordu. Zihnine kazıdı onun kedi besleyen görünüşünü. Elinde kağıt kalem olsa hemen orada onu çizerdi.
Çocuğun yanından geçip gitti. Birkaç adım atmıştı ki kolunda bir dokunuş hissetti. Kimin dokunduğunu bilmiyordu. Kalabalık bir caddedeydi. Yanlışlıkla olmuştur diye düşündü.
Ardından ismi kulaklarına ulaştı. "Han Jisung?" demişti biri. Her kimin sesiyse vücudunun karıncalandığını hissetti. Korktuğu için miydi?
Arkasını döndü yavaşça. Ondan biraz uzun, tek eli ensesinde duran ve utangaçca gülümseyen heykel çocuğu görmeyi beklemiyordu.
Çocuk elindekini Jisung'a uzatıp konuştu.
"Anahtarını düşürdün."
Jisung anahtarı alıp başıyla teşekkür etti ve önüne döndü. O sırada heykel çocuk onunla eş adımlar atmaya başlamıştı.
"Aynı sınıftayız ama hiç konuşmadık"
Heykel çocuk Jisung'a yönelik konuşunca. Jisung içinden güldü. Her gün seni çizen biriyle konuştuğunu bilsen konuşmaya devam eder miydin acaba diye düşünüyordu.
İçinden geçen düşünceleri dışarı yansıtmayıp başını evet anlamında salladı.
"Konuşmayı çok fazla sevmiyorsun galiba. Sınıfta da konuşmazsın."
Tamam çocuğun her bir ayrıntısı dikkat çekici olabilirdi ama konuşma tarzını hiç sevmemişti Jisung.
Sessiz kalmaya devam ediyordu. O sustukça da yanındaki çocuk konuşmaya devam ediyordu.
"Adımı biliyor musun?"
Bilmiyorum. Merak da etmiyorum
"Lee-"
Jisung'un adını fazlaca yüksek sesle bağıran Felix yüzünden konuşmaları kesildi.
Felix koşarak arkadaşının yanına geldi ve ona arkadan sarıldı. Başını da omzuna koyarken heykel çocuk ortamdan uzaklaşmanın mantıklı olacağını düşünmüştü.
Felix Jisung'a sarılmaya devam ederken kulağına doğru bağırdı "Doğum günün kutlu olsun".
❄️
Jisung öğle arasına doğru şiddetli bir baş ağrısı çekiyordu. Nedeni anksiyetedir diye düşündü.
Sakin kal kötü bir şey yok diyerek kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Belki de uyuyarak düzelecekti. Bu yüzden hocadan izin alıp revire gitti.
Başı her zaman ağrırdı ama bu ağrı farklıydı. Başından çok beyni ağrıyordu ve beyin ağrısı diye bir şey önceden duymamıştı.
Anksiyetesi evrim mi geçirmişti acaba? Belki de ileri seviye bir migreni oluşuyordu.
Şu an bunların hiçbiri umrunda değildi sadece uyumak istiyordu. Kollarını açan yumuşak yatağa kendini bıraktı ve uyumaya çalıştı.
Uyuyamayınca ağrı kesici almaya karar verdi ve ağrı kesiciyi içip kendini uykunun kollarına teslim etti.
"Selam Jisung"
Jisung'un beyninde yankılanan sesle gözleri bir anda açıldı. O bunun farkında değildi ama gözleri 2 saniyeliğine sarıya dönmüştü.
"Selam demen lazım"
"Selam sen kimsin?"
"Ben mi?"
"Ben kuklacın ve sen de benim kuklamsın"
🗣️👤
Umarım kurgu hoşunuza gider ve kurguyu size iyi yansıtabilirim. İyi okumalar
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Puppeteer
Fanfiction» İnsanların haberi olmadan insanlarla beraber Dünya'yı paylaşan kuklacılar yaşamak için kuklaya ihtiyaç duyarlar. Kuklacı Minho, tek arkadaşı dışında kimseyle konuşmayan ve anksiyetesi olan Jisung'u kuklası seçer. Peki bundan sonra ne olacaktır? ...