Minho uzun zamandır oturmadığı sırasına oturmuştu. Devamsızlıktan kalacaktı bu sene. Senenin sonunu göremeyeceği için çok dert etmiyordu.Her zamanki sırasına oturup başını sıraya yaslamıştı. Biraz sonra yanına birinin oturduğunu hissetti. Kafasını hafif kaldırıp oturan kişiye baktı.
Jeongin gelmişti. Ona endişeyle bakıyordu. Onu en son gördüğü günün üstünden 1 hafta geçmişti. Bu da demek oluyordu ki geriye 3 haftası kalmıştı.
"Öğrendin mi?" Dedi sesinin soğuk çıkmasına dikkat ederek. Jeongin'in yüzü düşürken kafasını sallamıştı.
"Anneanneme neden en büyük cezayı istediğini söyledin ki? O mahkeme üyesi ve ona söylediğin her şey resmileşir." Minho başını tamamen sıradan kaldırıp omzunu silkti.
"Beni hatırlayıp üzülmenizi istemedim." Jeongin'in gözleri dolmaya başlamıştı. Bu çocuğu kısa süre önce tanımasına rağmen fazla sevmişti.
"Peki bu konuyu Jisung ile konuştun mu? Onun fikrini de almalıydın." Minho başını olumsuz anlamda salladı.
"Onu bu işin içine sürükleyen benim. Şimdiki zaman diliminde onu fazlaca mutlu edip ardından zihninden sileneceğim ki mutlu bir hayat yaşasın. Bak şu an sen bile ağlamamak için zor tutuyorsun kendini. O gün geldiğinde mutlu olacaksın. Olacaksınız." Diyip önündeki bedene kollarını sardı Minho.
Jeongin'de onun sarılmasına karşılık vermişti. Belki de böyle olması herkes için iyi olacaktı.
Jeongin biraz daha Minho'yla konuştuktan sonra sınıftan çıktı. Ders başlamak üzereydi ve Jisung hala okula gelmemişti.
Bunu fark eden Minho başını sıraya yasladı ve gözlerini kapattı. Bir saniye sonra kendini Jisung'un zihninde bulmuştu.
"Küçük sincap neredesin?" Jisung beyninde duyduğu sesle gülümsedi okula koşmaya devam ediyordu.
"Merdivenlere vardım heykel çocuk. Hoca daha gelmedi değil mi?" Minho ona heykel çocuk demesiyle gülümsemişti.
"Hayır daha gelmedi. Hızlı gel seni özledim." Bunu diyip zihninden çıkmıştı.
Jisung'un gelişini görebilmek için kapıyı izlemeye başladı. Biraz sonra Jisung kapıda belirmişti.
Minho'yla göz göze gelmesiyle Minho ona göz kırptı. Jisung'da buna gülüp kendi sırasına oturmuştu. Koştuğu için nefes nefesiydi.
Minho yanına gitmek için ayaklandığında içeriye öğretmen girdi. Bu yüzden somurtup yerine geri oturdu.
Felix yanında oturan Jisung'a dün Changbin ile neler yaptığını anlatıyor Jisung ise her zamanki gibi Minho'yu izliyordu.
"O insan olamayacak kadar güzel" Minho'ya daldığı için sesini ayarlayamamış sıraların etrafında dolaşan öğretmenin onu duymasına neden olmuştu?
"Bir şey mi söyledin Jisung?" Jisung hocanın neyi anlattığını geç hangi derste olduğunu bile bilmiyordu.
Kafasını hafif yere doğru eğdiğinde Minho fırsatı değerlendirip Jisung'un zihnine girmişti. Kafasını yere eğdiği için kimse Jisung'un gözünün sarıya döndüğünü görmemişti.
"Hocam anlattığımız hikayedeki kadının insan olamayacak kadar güzel olduğunu düşünüyorum de" Jisung daha cümleyi anlayamadan ağzından kelimeler dökülmüştü.
Hocanın gözünün içine bakarak kelimeleri söylediğinde hoca tatmin olmuş gibi gülümsedi. "Bir daha söz almadan konuşma" diyip hikayenin geri kalanını anlatmaya devam etmişti.
"Teşekkür ederim" dedi hala zihninde olan çocuğa bakarken. Minho ona gülümsemiş "Kuru kuru teşekkür etmekle olmaz bana bir şey ısmarla." demişti.
Jisung dudağının kenarını ısırmakla meşgulken "Bu kadar çıkarcı olduğunu bilsem sevgili olmazdım" demişti.
Minho hafif bir şekilde buna gülerken hocanın dikkatini çekmemeye çalışıyordu. "Sevgilimizi zor durumdan kurtarıyoruz yine biz suçlu oluyoruz. Ben olmasam ne yapardın acaba?"
Jisung ve Minho birbirlerinin gözlerinin içine odaklanmıştı "Hiçbir şey ama bunun için endişelenmeme gerek yok. Her zaman yanımda olacaksın çünkü.".
Minho'nun bu söylediğiyle gülüşü donarken Jisung Minho'yu zihninden atmıştı. Artık bu tür şeyleri daha rahat yapabiliyordu.
Minho bunun nedenini ona hala anlatmamıştı. Bi ara nedenini ona sormayı aklının bir yerlerine yazdı.
Minho Jisung'un son söylediği şeyi düşünürken zil çalmış Jisung yanına gelerek elinden tutup kantine götürmeye başlamıştı.
Onları gören birkaç kişi şaşırarak bakıyorlardı çünkü okulun sessiz ve asosyal çocuğu ile sınıfta kalan yakışıklı çocuğu el ele tutuşuyordu.
Hangi romantik komedi filmindeyiz diye düşünüyordu bazıları. Aslında fantastik-dram filminde olduklarını bilmiyorlardı.
Gerçi her olayın sonu ölümle sonuçlanırdı önemli olan o olayın ilerleyişiydi.
Ve Minho kendine geleceği değil de şimdiyi düşüneceğine söz vermişti. Bu yüzden mutluydu. Jisung ise hep anı yaşayan bir insan olmuştu. Geçmişinden dolayı tecrübeliydi bu konuda.
Kantine geldiklerinde Jisung Minho'ya kahve almış ikisi karşılıklı kahvelerini içmeye başlamışlardı.
Jisung kahvesinden bir yudum alıp kafasını kaldırdı "Heykel çocuk bana ne zaman anlatacaksın?".
Minho tek kaşını kaldırıp elindeki kahveyi masaya koydu "Neyi?".
"Benimle her şeyi 1 ay içinde yapmak istemenden anlatmaya başlayabilirsin ya da senin zihnine nasıl kolayca girip çıkabildiğimi de anlatabilirsin."
Minho Jisung'un bu konuyu açacağını biliyordu ama konuşmaya hazır hissetmiyordu. Kantinde zil sesi yankılanınca bu konudan kurtulduğunu düşünmüş ama sınıfa gitmek için ayağa kalktığında Jisung tarafından sürüklenmeye başlamıştı.
Şu anda Jisung'un zihnine emir verebilir ona durmasını söyleyebilirdi ama bunu yapmamıştı. Sincabını korkutmak istememişti.
Jisung revirin kapısına geldiğinde içerisinin boş olduğunu bilerek kapıyı açmış Minho'yu içeri çektikten sonra hemşire masasının üzerinde duran anahtarla kapıyı kitlemişti.
Minho ona çatık kaşlarla bakıyordu "Ne yapıyorsun?".
Jisung göz devirip bir tane yatağa oturmuştu. Minho'nun kendi zihnine ilk defa girdiği yataktı orası ama o bunu bilmiyordu.
"Anlatmamak için kaçacağını biliyorum. O yüzden bir şey anlatana kadar ikimizde buradan çıkmıyoruz."
🗣️👤

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Puppeteer
Fanfikce» İnsanların haberi olmadan insanlarla beraber Dünya'yı paylaşan kuklacılar yaşamak için kuklaya ihtiyaç duyarlar. Kuklacı Minho, tek arkadaşı dışında kimseyle konuşmayan ve anksiyetesi olan Jisung'u kuklası seçer. Peki bundan sonra ne olacaktır? ...