Binadan içeri girdiğimizde bir kalabalık vardı. Herkes bir şeyler konuşuyordu.
"Daha ilkim ben, umarım rezil olmam. Mesela bunlar klas klas alkışlıyor mu yoksa, 'heyt be ne güzel çaldın yüreğimi deldin vicdansız!' diyorlar mı?"
"İkincisini yapan bir seni tanıyorum"
Ona gözlerimi kısıp baktım. Bir kadın yanımıza geldi. "Merhaba, bunlar program akışımız"
Elimize iki kağıt verip diğer bir gruba geçti.
"Bakalım da anlıyormuş gibi gözükelim. Kulağını aç güzel bir şeyler duyarsan aynı cümleyi azcık değiştir sende kullan tamam mı?"
Anıl bana gülerek baktı. O sırada yanımızda telefonu ile uğraşan çocuk bize döndü.
"İlk mi?"
"Çok mu belli ediyoruz"
"Hayır, ama dediğini duydum. Kusuruma bakma kulak misafiri olmak istemezdim."
"Önemli değil"
"Klasik müzik dinlemiyorsanız burada ne işiniz var?"
Anılın kaşları çatılmıştı ama olaya ben el attım. "Dinlemek istediğimiz için. Bir de Your Lie in April'i izledim de. Hayalimde bir piyanist var. Henüz tanışmadım kendisiyle ama tanışacağıma inanıyorum"
Bana bakan acı kahve gözlerinde hafif bir alay yer aldı. Kaşınma çocuk.
"Nasıl biri?""Görünüşünü bilmem ama iyi kalpli, dürüst, duygulu bir piyanist hayalimdeki"
Anıl kolumdan tuttu. "Önüne gelen herkese olmayan birini anlatıp eriyecek misin karşımızda?!"
"Of tamam. Biliyorum ben hiçbir piyanistle tanışamayacağım tamam mı? Belki keman çalmayı öğrenip hırs yapıp bu sektöre girmezsem. Ki, büyük ihtimalle keman çalmayı öğrenince çoktan pes etmiş olurum"
Karşımdaki çocuk başını salladı yavaşça. "Bu arada Şeyda ben, bu da anıl."
"Vefa bende. Vefa Kederli"
"O ne biçim soy adı?" Anılın ona söylediği ilk cümle buydu tüm konuşmanın başından beri.
"Soyadı kanunun çıktığı gün büyük babaannem vefat etmiş. Büyük Dedem de o acıyı unutamayacağını düşünerek bu soyadını almış."
"Ne kadar güzel anısı var"
Bana kaşlarını çatarak bakan ikiliyle kendime geldim. "Yani, manası. Anlamı. Özür dilerim başın sağ olsun"
Başıyla özrümü kabul etti.
"Benim gitmem gerek, size iyi seyirler"
Arkasını dönüp giderken ona seslendim.
"Sana da"
Dediğimde arkasını dönüp bana baktı. "Ben izleyici değilim. Ben orkestranın bir parçasıyım. Piyanistim" dedi ve tekrar arkasını dönüp gözden kayboldu.
"Anıl sende benim düşündüğümü mü düşünüyorsun?" Dedim koluna asılarak
"Ne düşünüyorsun?"
"Piyanisti bulduk, geriye aşık olmak kaldı."
Eliyle alnına vurdu. "Ne yapacağım ben seninle? Öyle her istediğinde şak diye aşık olunsaydı ohooo!"
Kolumdan tutup beni içeri soktu ama söylenmeyi kesmemişti elbette..