"Ona söyle, beklersen ancak arkasından bakarsın"
"Kolay mı sanıyorsun!?"
Kapının önünde onları dinliyordum. Gürkan alttan aldığı dersi vermek için sürekli bize geliyor ve Anılla çalışıyorlardı. Annem de onlara kurabiye götürmemi söylemişti.
Biricik oğlu aç acına ders çalışamazmış..
"Kolay olmayabilir, haklısın ama bekleyerek sadece kaybedersin"
"Risk alamam!"
Kapı aralığından baksam mı?
"İyi o zaman sen izlersin onları, bir gün Vefayla başka bir gün başkasıyla. Şeydayı en iyi ben tanırım oğlum. Heves ettiği şeyden vazgeçmesi çok zordur. Sen açık açık söyle ona duygularını, elbet sana karşılık verir. Şimdi değilse bile bir ay sonra verir. Tanıyorum kardeşimi çekilir bir kere sana"
"Beni de heves olarak görürse?"
Elimdeki tepsiyi sıktım. Anıl benim hakkımda böyle mi düşünüyordu? Bir gün onunla diğer gün başkası ile gezebilecek biri miydim ben? Gürkan da hiç inkar etmemişti. Beni öyle biri olarak mı görüyorlardı?
Şu an Gürkanın bana hissettikleri inanın umurumda değildi. Söyledikleri kadar canımı acıtmazdı hiçbir şey.
Çünkü onu söyleyen Anıldı. Biricik kardeşimdi. Her şeyimi bilen ve her daim arkamda olduğuna inandığım Anıl."Görmez, eminim. Görmez"
Nasıl bu kadar emin olabiliyordu? Nasıl?
Daha fazla beklemeden içeri girdim. İkisi de bana döndü.
"Annem kurabiye yapmış size"
Tepsiyi masaya bırakıp hiçbir şey söylemeden çıktım hemen odadan.
"Anne ben yürüyüş yapacağım!"
"Uzaklaşma!"
Onu onaylayıp hırkamı giydim ve hızla dışarı çıktım. Çıktığım gibi de ağlamaya başladım.
Abarttı diyen olur mu bilmem ama bence hiç de abartmadı.