Elime sıcak kupayı tutuşturdu. "Bu mevsimde öyle kafana göre çıkıp gezemezsin. Hasta olursun. Dikkat et kendine. Anıl kızmıyor mu sana?"
Yutkundum. "Bilseydi kızardı"
Gözlerimi kocaman açtı. "Evden mi kaçtın!?"
"Hayır kaçmadım. Yani kaçmış da olabilirim ama geri döneceğim. Sadece bir süre Anıl ve Gürkandan uzak kalmak istedim."
Yanıma oturdu. "Soğutmadan iç onu"
Ne olduğunu sormadı. Neden sormadı?
"Ne olduğunu sormayacak mısın?" dedim beklenti dolu gözlerle.
"Bilmem, belki bana anlatmak istemezsin diye düşündüm" dedi ellerine bakarak.
O bu kadar ince düşünürken ben onu çok üzmüştüm.
"İsterim, hadi sor" gülümsedim. Belki de ona değer verdiğimi bu şekilde gösterebileceğimi düşündüğümdendi. Neden bilmiyorum.."Ne oldu?"
"Ders çalışıyorlardı ve annem oğluşunun aç çalışamayacağını söyledi."
Neden bu kadar baştan aldığımı bilmiyordum. Onunla bir saniye de olsa fazladan konuşmak istiyordum. Ya da, öyle olursa beni affedermiş gibime geliyordu. Sanki bu hareketlerim beni affetmesini sağlarmış gibi..
Saçma sapan düşünmeyi kesmeliydim."Sonra kurabiyeleri tutuşturdu elime onlara vermek için üst kata çıktım. Biraz konuştuklarını duymuş olabilirim."
Kaşlarını çatıp tek ayağını altına aldı.
Bir şeyi dikkatle odaklandığında bu şekilde otururdu. Piyano çalarken hariç tabi.."Sonra?"
"Sonra da işte Anıl Gürkanı cesaretlendirmeye çalışıyordu. Şey konusunda... bana açılması"
Kaşlarını çattı ama sanki bunu biliyor gibiydi. Şaşkınlık yoktu yüz ifadesinde.
"Sonra konuşmanın ortalarında bir yerde Anıl şöyle bir cümle kurdu 'o zaman sen onu bir gün Vefa ile bir gün de başkası ile izlersin.' çok üzüldüm Vefa. İnan bana Gürkan benim için ne hissediyormuş umurumda değil ama benim hakkımda böyle düşünmeleri... Tamam bencil, maymun iştahlı, heves ve isteklerine düşkün biriyim ama ben onun tasvir ettiği biri değilim. Hem heves de değilsin ki sen, değil mi? Heves değilsin?"
Sorumu yanıtlamadı.
"Sen öyle biri değilsin Şeyda. Eminim yanlış anlamışsındır. Konuşmanın başını duysaydın anlardın. Bunu Anılla konuş, o senin için bu sözleri sarf etmez"
Elini omzuma koydu ve baş parmağı ile daireler çizmeye başladı.Anılı tanımıyordu ki. Ben tanıyordum ama ben bile emin olamıyordum.
"Heves değilsin değil mi?" Diye yineledim sorumu. Bunun cevabı yalnızca bendeydi ama sanki o değilim derse çözülür gibime geliyordu.
O değilim derse, bende inanırdım. O değilim derse tüm dünyayı inandırırdım.
"Bilmiyorum. Hadi soğutma iç kahveni" dedi ve bir daha ne yüzüme ne de bana dair herhangi bir noktaya baktı. Köşedeki vitrini izleyip duruyordu.
Yüzüme bak Vefa, heves değilim ben de.