Kadın onaylamaz şekilde bana baktığında benim için endişelendiğini gözlerinde görüyordum. Benim beş yaşımda kaybettiğim gözlerimin parıltısı, tam aksine kadının gözlerinden taşıyordu adeta. Yaşam enerjisi, herkese bulaşan bir hastalık gibi iken ben sanki 'herkes' gibi değil de bir duvar gibi duygusuzdum. Kimse bana hayatın aslında güzel olduğunu anlatamazdı. Daha çok küçükken tattığım nefret duygusu bütün vücudumu sarmış, beni ele geçirmişti. Asla gülümseyemeyeceğimi o an anlamıştım zaten. Ben, bu masum insanlar gibi değildim. Ben lanetli birisiydim. Lanet benim mutluluğumu elimden alıyordu. Oysa bu masum insanlar, her şeyden habersiz, beni de kendileri gibi sanıyorlardı. Ellerimdeki büyük gücü asla bilmeyeceklerdi ve ben de bu yükün altında ezilecektim. Sonumu az çok tahmin edebiliyordum... Hem Dram, hem de aksiyonun olduğu 'Prenses mi? Hain mi?' kitabında belki de hiç tatmadığı sevgi duygusu'nu tatmayı isteyen Ezra, hiç tatmadığı anne sevgisini tadabilecek mi?