...25.BÖLÜM...

338 12 0
                                    


▪▪▪▪▪▪▪▪

Deniz tekrar kendi görüntüsüne bürünmüş bedenini, karşısında durduğu aynada inceliyordu. Kısa saçlarının kapattığı yeşil gözleri çukurların içinde kaybolmuş, etrafını mor halkalar kuşatmıştı. Zayıflıktan yüzünde sert çizgiler oluşturmuştu. Teni ise kirece boyanmışçasına beyazlamıştı. Yorgunluk, bitkinlik en kötüsü de mutsuzluk tüm hücrelerini kaplamıştı. Selim'in yokluğunun üzerinden bir ay geçmesine rağmen yürüyen bir cesetten farkı yoktu kısaca. Ona kavuştuğunu düşünürken yeniden kaybetme düşüncesini kabullenemiyordu ve kahroluyordu. Kalbini saran yalnızlık hissiyle boğuşmaktan, bedenini terk eden ağrıları umursamıyordu bile.

Donuk bakışlarını baştan aşağı yansımasında gezdirdi tekrar. Güçlükle ayakta duruyordu ve neden inatla aynadaki aksine bakmaya çalıştığını anlamıyordu. Belki de geri gelen görüntüsünün arkasında günlerce sığındığı Selim'i görmeyi istiyordu. Ya da yirmi beş yıllık hayatında kendine kalanları inceliyordu. Bilmiyordu. Gökyüzünde yıldızlı gecelerini kaybettiğini hissediyor, karanlığın derinlerine hapsolmuş ruhunun aydınlığa çıkacağını umut etmiyordu artık. Güneşi Selim gittiğinde sönmüştü. Sönmüş ve ölmüştü. Tıpkı Taklitçi gibi sonsuz bir yokluğun esiri olmuştu.

"Deniz, gel otur yavrum. Bir şeyler yemeye çalış. Açlığını doğal yollardan gidermen gerekiyor. İğnelerle besin takviyesi vücudun için yeterli olmayabilir." diyen Doktor, elinde baktığı kağıtlardan, yanında duran Deniz'e çevirmişti bakışlarını.

Deniz'i böyle durgun ve mutsuz gördüğünden dolayı elindeki test sonuçları bile sevinmesine yetmiyordu. Çocuğunun çektiği acıları yüreğinin en derinlerinde hissediyordu fakat elinden de bir şey gelmiyordu. İhtiyarlığı, onca tecrübesine gem vuruyordu sanki. Yaklaşan altı ay, süresinin bir buçuk ayını bitirmişti ve o, hala başladığı yerdeydi. Ortada ne hazır olan bir çalışma ne de aklındaki çıkış yolundan başka bir yol vardı. Deniz'in böyle olması ise hepsinin üzerine tuz biber oluyordu. Köşeye sıkışmıştı adeta.

Deniz bir aydır değişmeyen tepkisiz haliyle, yavaşça Doktorun karşısına geçip oturdu. Önündeki yemek tabağına öylesine bir bakış atıp;

"Aç değilim." dedi.

Oturduğu sandalyede geriye yaslanarak, matlaşmaktan koyulaşan yeşillerini ihtiyar adama sabitledi. Sabahtan beri elinde tuttuğu kağıtları evirip çeviriyor, burukta olsa sessizce gülümsüyordu. Deniz onun bu davranışının sebebini merak etmiyordu. Oyalanmak için karşısındaki yaşlı adama odaklanmıştı sadece. Çoktan dünyadan kopan isteklerinin ölüm düşüncesiyle eşleşmesine yeniden şahit oluyordu. Bu yüzden konuşmadı. Kelimelere sığdırmak istediği anlamları yoktu çünkü.

"Kendini yemek için zorlamalısın."

Doktor yemesi konusunda, ısrarını sürdürmekte kararlıydı.

Deniz donuk yüz ifadesini bozmadan oturduğu yerden kıpırdanıp, yemek tabağının yanında duran çatalı eline aldı. Çatalın ucunu dahi kapatmayacak pirinç tanelerini, solgun dudaklarına götürdü. Ağzını açmak bile tam bir işkenceydi onun için. Değil ki dişlerini oynatarak ağzındaki taneleri çiğnesin... Zorlukla yuttuğu pilavın arkasından bir ikincisi götürmek istemedi bu sebeple. Çatalı bırakarak tekrar geriye yaslandı. Olmuyorsa zorlamanın anlamı yoktu. Gerekte duymuyordu zaten.

"Anlaşılan yemeyeceksin. Sana bir haberim var." dedi ve Deniz'in tepkisini ölçtü Doktor.

Beklediği gibi yüzünde en ufak kıpırdama olmamıştı. Puslu gözleriyle ona bakmakla yetinmişti yalnızca.

"Uyuşturucu arındırma sürecinin en zorlu dönemini atlattın. Bundan sonrası daha kolay olacak senin için. Beyin fonksiyonların da düzeldiğinden, kontrolsüz taklit etmek zorunda değilsin. Yine istediğin bedene, istediğin kadar sahip olabileceksin. Son olarak ise..." derken yüzünü dolduran gülümsemeyle devam etti konuşmasına.

TAKLİTÇİ (TAMAMLANDI✔)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin