...18.BÖLÜM...

671 74 91
                                    

▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪

Deniz kulağını tırmalayan uğultuların beynini yoran mücadelesini hissedince, gözlerinin kapalı olduğunu idrak etmeye başlamıştı. Vücudunun üzerinde tonlarca ağırlık var gibiydi. Değil bedenini kıpırdatmak, göz kapaklarını kaldırmaya takati yoktu. Derin bir boşluğun içindeydi fakat kulağını dolduran sesler uyanması gerektiğini haykırıyordu. Bu boşluk, ölüm kuyusuna düşmüşçesine rahat hissettirse de gözlerini açması gerektiğinin farkındaydı. Uyanmalı ve ne olup bittiğini görmeliydi. Göz kapaklarını zorladı. Tepesindeki, görüş alanına giren beyaz ışığın canını yakmasıyla tekrar indirdi kapaklarını. Bunu birkaç kez yineledi. Her defasında kirpiklerinden sızan aydınlığın sancısıyla gözlerini kapatsa da sonunda açmayı başarmıştı. Fakat hala etrafındakileri algılamakta güçlük çekiyordu. Kafası dönüyor, görüşü bir türlü sabitlenmiyordu. Beynini delmek istercesine zonklayan baş ağrısı da ona hiç yardımcı olmuyordu. Ellerini kafasına götürüp şakaklarını ovmak istedi. Ama kolları, onun emrine itaat etmek yerine aksini yaparak hareket etmemek için direniyordu. Sanki onun uzuvları değildi hiçbiri. Biraz daha zorlayınca, aslında bileklerini saran demir mengenelerin, ellerinin ona gelmesini engellediğini anlamıştı. Kollarını bedenine doğru çekmeye devam etse de nihayetinde bunun işe yaramadığına ikna oldu ve bu davranışından vazgeçti. Gözlerini tekrar açıp kapattı. Görüşü giderek netleşiyordu. Çevresini kuşatan beyaz duvarlara baktı. Çok büyük olmayan boş bir odaya kapatılmış gibiydi. Buraya nasıl geldiğini ya da nasıl getirildiğini hatırlamıyordu. Kafasını sallarken, olanları düşünmeye çalıştı. Henüz net olmasa da Safir'le kavga ettiğini ve arkası kesilmeyen adamlarla dövüştüğünü anımsıyordu. Adamların yüzüne attığı yumrukları, tekmeleri... O an boynuna saplanan acıyı hatırladı. Elini istemsizce boynuna götürmek için oynatsa da yine mengenelere takılıp kalmıştı. Beyninin her hücresini saran ağrı uzaklaşırken, artık olanları daha iyi hatırlıyordu. Safir onu bayıltarak buraya getirmiş olmalıydı ama neden? Neden, onu öldürmemişti?

Açılan demir kapının tiz gıcırtısıyla başını o yöne çevirdi. Az önce duyduğu sesler beyninin ona bir oyunu olmalıydı. Çünkü oda boştu ve şimdi onu, içeri giren Safir doldurmuştu. Üstelik arkasında ona eşlik eden Ayaz'la birlikte. Deniz'in bakışları direkt Ayaz'a kaydı. Safir onu da boyunduruğu altına almıştı belli ki. Gözleri boş boş bakıyor, sadece Safir'i bulduğunda parlıyordu.

"Uyanmışsın?"

Safir'in dudakları savaş kazanmış edası takınırken gözleri, geriye yatırılmış koltuğa bağladığı Taklitçi'deydi. Onu ilk kez kendi bedeni olduğunu düşündüğü görüntüsünde görüyordu. Bu kadar güzel olabileceğini tahmin etmiyordu. Daha önce hiçbir insanda karşılaşmadığı bir cazibesi vardı. Ne erkek ne de kadına ait bir cazibeydi bu. Büyük ihtimalle cinsiyetindeki belirsizlik, görünümüne yansıyordu. Özellikle açık yeşili gözlerini bu kadar belirgin görmek, yıllar önce hissettiği derin sevgiyi hatırlatmıştı. O gözler, kaybolmuş yüzünde en çok sevdiği şeylerdi Deniz'in. Ona şefkatle bakan, her bakışında mutlulukla parlayan gözleri...

"Nereye getirdin beni? Neden bağladın?"

Safir Deniz'in sorusuyla ona yaklaştı.

"Ne önemi var ki? Bunlar sana yapacaklarım yanında çok basit kalan şeyler."

Yüzünü daha da küçülten kısılmış bakışlar, Deniz'i incelemeye devam ediyordu. Farkında olmasa da içini yakan özlemi böyle bastırmaya çalışıyordu.

"Senin derdin benimle. Ayaz'ı bırak gitsin."

Deniz Safir'in yüzünün öfkeden kasıldığını görebiliyordu. Bu kızgınlığına anlam veremese de Ayaz'ı kölesi yapmıştı ve gözünün önünde kendini öldürmesini bile isteyebilirdi. Buna izin veremezdi.

TAKLİTÇİ (TAMAMLANDI✔)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin