...20.BÖLÜM...

602 62 51
                                    

▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪

Deniz Selim'i karşısında görmenin şaşkınlığını yaşıyordu. Fakat görünürde Ayaz'dan farkı yoktu onun da. Aynı durgun boş bakışlar, aynı ifadesiz yüz ve Safir'i görünce aynı düşkün yönelim... Hayal kırıklığıyla başını diğer yöne çevirip, gözlerini baka baka ezberlediği duvarlarda meşgul etmeye çalıştı. Günlerdir acı çekiyor, vücudunu ele geçirmiş uyuşturucu yoksunluğu onu mahvediyordu. Bu yetmezmişçesine taklit bağımlılığı da tekrar nüksetmişti ve taklit ettiği ilk kişi, sürekli yanına gelen Ayaz olmuştu. Ayaz ölmediği sürece onun derisinden kurtulamayacağından da bedenini yakan sancı giderek büyümüştü. Bu yoksunluk ağrılarına karışıp uyuşturucunun bıraktığı boşluğa eklenince, sanki her gün kemikleri kırılıp kırılıp tekrar kaynıyordu. Onu acı inlemelere boğan, zaman zaman dayanamayıp ağlatan sadece bunlar da değildi. Bir haftadır karnında sebebini anlamadığı bir sancı başlamıştı. Bazen vücudunun diğer kısımlarına yayılsa da sonunda karnında toplanıyor, o an ölmekten başka şey düşünemiyordu. O kadar çok canı yanıyordu ki.

Deniz, bütün bu sıkıntılarla uğraşırken Selim karşısına geçmiş, Safir'in kuklası olmuş şekilde ona bakıyordu. Eğer çaresizliğin kitabı yazılsaydı, başkarakteri kendi olurdu büyük ihtimalle. Nasıl bir haldeydi? Beyni iradesini kaybetmiş, yine eskiye dönmüştü. Ayaz'ı taklit etmesi de tuz biber olmuştu. Selim ise... Düşünecek gücü kalmayınca, burnundan derince soluk aldı Deniz. Uyuşturucu yoksunluğu bedenini tetiklediğinden titremeye başlamıştı. Kalbinin atışları saniye saniye hızlanıyordu. Saçlarını ıslatacak kadar terde bırakan yaşlık hissi, sürekli canı yandığından zaten bedenini terk etmiyordu. Nefes alışverişleri derin ve sıktı. Vücudunu kontrol edemiyor, çırpınmaktan mengenelerin yara yaptığı bileklerinden akan kanı umursamıyordu bile. İliklerine işleyecek yoğun bir acının içine düşmek üzereydi. Hissettiği yoksunluk dakikalar ilerledikçe kendini gösterecek, kanına karışan sıvının sakinliğinde kaybolmadıkça da ölümden beter kıvranışların kurbanı olacaktı.

"Bak Taklitçi. Seni ziyarete kim gelmiş. Sevilmediğini söylüyorsun ama görünen o ki hiç de öyle değil. Fakat o da cazibeme dayanamadı maalesef." diyerek kapıdan giren Safir'e bakışlarını çevirdi Deniz.

Kaşınma dürtüsüne karşı koymaya çalışıyordu ve Safir'in alaycı gülüşüyle bunları söylemesi, onu daha da çaresiz bırakıyordu. Karnının ağrısına karışan mide bulantısı içinde, belirgin olmayan görüntüyü süzüyordu. Selim'i özlediğini fark etmişti fakat bedenini saran yangın; özlem duygusunu, aşkını hatta onunla birlikte olan her şeyi bastırıyordu. Buna rağmen dudaklarını araladı. Konuşup konuşamayacağından bile emin değildi. Gücü yoktu.

"Lütfen Safir, buna bir son ver artık. Bırak onları gitsinler."

Safir Deniz'e yaklaşarak;

"Daha yeni başlıyoruz Taklitçi. Bak iğne saatin gelmişte geçiyor. Sahibine ilaç için yalvar ki seni bu acıdan kurtarayım. Onlar için lütfen demeye devam ettiğin sürece bu durumdan kurtulamayacaksın. Seni mutlu edecek tek kişi benim. Anla artık."

Deniz'in dili tutulmuş vaziyette öylece Safir'e bakıp kalmıştı. Nasıl bu kadar acımasız olabilmişti bu kız? Bu hale düşecek kadar ne yaşamıştı? Cevapsız tonlarca sorunun yükü altında ezilirken daha fazla dayanamadı ve titremelerine eşlik eden gözyaşlarını yanaklarına akıttı. Aciz bir zavallı gibi yapabileceği en son şeyi yapmıştı sonunda. Ağrıları için değil de yaşadıkları için ağlamıştı. Böyle doğduğu için, böyle olduğu için ağlamıştı. Sevdiği adamı, dostunu o halde gördüğü için ağlamıştı. Düşkün bir zavallı gibi ağlamıştı işte. Daha önce hiç ağlamadığı kadar üstelik.

"Bugün bir yenilik yapıp iğneni Selim'e yaptıracağım Taklitçi." diyen Safir, Deniz'in gözyaşlarına boğulmasını umursamadı.

Eline aldığı iğneyi Selim'e uzattı ve Deniz'e enjekte etmesini istedi.

TAKLİTÇİ (TAMAMLANDI✔)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin