▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪
Gözyaşları içinde kocasının elinden tutan kadın, ne yapacağını bilemez ifadelerle uyuyan yavrusuna bakıyordu. Onu bu lanetten kurtarmak için denemediği yol, gitmediği doktor kalmamıştı. Fakat hiçbir çare bulamamış, her zamanki gibi çöküp kaldığı yerde, yüzünü ıslatan gözyaşlarını silmişti. Şimdi de aynı durumu yaşıyordu.
"Onu götürmesek olmaz mı? Bu yaşına kadar birçok yol denedik. Faydası olmuyor. Yavrumuzu bu şekilde kabul etmeliyiz. Diğer insanlardan farklı olması onun suçu değil." demişti kocasının elini sıkarak.
"Haklısın onun suçu değil ama bu şekilde yaşayamaz. İnsanlar ona eziyet ederler. Şimdi yanında biz varız. İlerde olamayabiliriz. Kardeşlerini de düşünmemiz gerekiyor. O bu şekildeyken onları da tehlikeye atıyor."
Adam umutsuz gözlerle karısına yalvarıyordu. Sahip oldukları bu engelli çocuktan dolayı on iki yıldır normal bir hayat nasıl yaşanırdı unutmuştu fakat yine de böyle bir çocuğa sahip olmak, onu ne yoruyordu ne de utandırıyordu. Eli kolu bağlanmış çaresizlik söyletiyordu ona bu cümleleri. Karısı bunun farkındaydı. Bu sebeple kocasına kızmamıştı.
Son kez mışıl mışıl uyuyan ama kendi çocuğunu göremediği sahte bedene baktı.
"Bu doktoru çok fazla övdün. Belki yavrumuzu iyi eder."
Kadının dilinden umut dolu sözler dökülmesine rağmen kalbi, mecburi kabullenişin kıvranışındaydı.
"Randevu saati geldi. Uyandır çocuğu götürelim artık." dedi kocası sanki söylediklerini duymamış gibi.
Kadın derince iç çekerek istemeye istemeye yerinden kalktı. Ne ağlayacak takati ne de itiraz edecek gücü kalmıştı.
Çocuğunun koluna dokunarak;
"Kalk yavrum. Seninle bir yere gideceğiz." dedi.
Uyku sersemiyle kıpırdanarak annesine dönen çocuk;
"Dışarı çıkmak istemiyorum anne. Mahalledeki çocuklar beni görünce canavar deyip kaçıyorlar." dedi.
Sözleri ağzından yarı anlaşılır yarı anlaşılmaz şekilde dökülüyordu.
Kadın çocuğunun biçimsiz yüzüne baktı ve daha fazla ayakta duramayınca olduğu yere çöktü. Kıpkırmızı olmuş, görmekte zorlanan gözlerinden ne kadar daha yaş akıtabilirse akıtmıştı o an. Kalbi paramparçaydı. Yavrusunun on iki yıldır neye benzediğini bile bilmemek onu kahrediyordu. İnsana benzeseydi çirkin olması o kadar önemli değildi. Fakat çocuğunun yüzü öyle bir haldeydi ki insana dahi benzemiyordu. Sadece yüzü değil ara ara bedeni de şekilsizleşiyor, sesi farklılaşıyor, bambaşka bir şey oluyordu. Hepsi de insan dışı görünümde olan farklılıklardı. Estetik yapmakla ya da ameliyatla düzelecek şeyler değildi bunlar. Denemişlerdi bunu. Çocuğun görünüşü her ameliyattan sonra yine eskiye dönmüş, doktorların sebebini anlayamadıkları deri katlanmaları tüm bedenini kaplamıştı.
Kadın gözlerindeki son yaşları da akıtarak oturduğu yerden kalktı. Elinin tersiyle yüzündeki ıslaklığı temizledi.
"Merak etme. Bundan sonra kimse sana canavar diyemeyecek. Şimdi seni tedavi etmeye götürüyoruz."
Çocuk, bulutlu gözlerini annesinin yüzüne çevirdi. Konuşurken gözyaşları çoktan, derilerin sarktığı yüzünden süzülmeye başlamıştı.
"Doktorlar insanları iyileştirir anne. Canavarları değil."
"Sen canavar değilsin. Kim ne derse desin sen benim yavrumsun." diyen kadın, çocuğuna sımsıkı sarıldı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAKLİTÇİ (TAMAMLANDI✔)
ParanormalDeniz doğuştan getirdiği farklılığı ile zamanla aranan bir insan haline gelir. Fakat onu arayanlar çokta iyi insanlar değildir. Kendi taklit sorunları yetmezmiş gibi bir de peşinde olan bu insanlarla uğraşmak zorunda kalır. Değişen kimliği sayesind...