...10.BÖLÜM...

1.1K 189 58
                                    

▪▪▪▪▪▪▪▪▪

Deniz, bedenini saran acıyla gözlerini açtı. Elini, acının yoğun olduğu karnına götürdü ve parmaklarına bulaşan kanı görünce, Tolga'nın onu bıçakladığını hatırladı. Vücudu ağrıdan kasılıyor, midesi bulanıyordu. Gözleri, kazanın sersemliğinden dolayı etrafı saran gece karanlığında, zihnini daha da bir karanlığa gömmüştü. Arabanın çarptığı büyük ağacı zar zor seçiyordu. Burnunu dolduran ağır benzin kokusu içinde bakışları yana kaydı. Selim'in kafası direksiyona düşmüştü ve bilinçsizdi. Yüzü kanlar içindeydi. Deniz, korkuyla titrediğini hissetti. Ölmüş olamazdı değil mi? Ona yaptıklarının bedelini ödemeden onu öylece bırakıp gitmiş olamazdı.

Ne kadar yalanlarıyla kendini kandırmaya çalışsa da sevdiği adamı kaybetmek istemiyordu. Ondan yeterince uzak kalmıştı ve bu uzaklığı bir ömürle çarpamazdı. Karanlığı yararak, güçsüz parmaklarını Selim'in direksiyonu tutan bileğine götürdü. Nefes almadan kalbinin atışını bekledi. Nabzını hissedince tuttuğu nefesini bırakarak gülümsedi. Onu terk etmemişti. Rahatlamıştı. Ardından elini, Selim'in bileğinden omzuna kaydırarak, gücü yettiğince sarsıp sesini ona duyurmaya çalıştı.

"Selim, Selim uyan..."

Ağır yaralandığından uyanmayacağını düşünüp, panik halinde kalkmaya yeltendi. Fakat kendi durumu da çok iyi değildi. Bacaklarını hareket ettiremiyor, karanlıkta ne kadar iyi gördüğünü de kestiremiyordu. Son bir umutla;

"Selim uyan artık. Selim, Selim..." diye seslendi.

Gözlerini güç bela açan adam, sesin geldiği yönü ayırt etmeye çalışıyordu. Görüşü netleşince beynini delercesine saran ağrıyla inleyerek boynunu dikleştirdi. Elini başına götürdü. Kendine gelmeye çalışırken yüzüne bakan Taklitçi'nin yanında olduğunu fark etti. O an son yaşadıkları olayı ve nasıl bir durumun içinde olduklarını anımsadı.

"Gitmemiz gerek. Peşimizde polisler vardı."

Dışarıya bakıp havanın hala karanlık olduğunu görünce, derin bir oh çekti. Bedenine saplanan bıçakları umursamadan, arabanın kapısını açtı ve kendini dışarı attı. Bir an önce buradan uzaklaşmalıydılar. Baş dönmesinden dolayı düştüğü yerde bir süre oturdu, sonra ayağa kalktı. Dizleri onu zor taşıyordu. Sendeleyerek arabanın diğer tarafına dolaşıp Deniz'i çıkardı.

Deniz ise uyanık kalmak için kendini zorluyordu. Bedenini saran kolların Selim'e ait olduğunu, arabadan indirilip bir ağacın gövdesine bırakılınca hissetti. Karanlıkta ne yaptığını anlamasa da arabanın arkasından para dolu çantayı aldığını görebiliyordu. Tekrar yanına geldi ve kolunu beline dolayarak ayağa kalkmasına yardım etti.

"Gidelim hemen. Araba patlayabilir. Sesini duyan polisler buraya yığılmadan uzaklaşalım buradan."

Deniz ayakta duramıyordu. Eğer yürüyemezse Selim onu orada bırakıp gidebilirdi. Bu yüzden ona ayak uydurması gerekiyordu. Fakat daha fazla gücü yetmediğinden, belini saran kollara tutunamadı ve kayarak yere düştü.

"Hadi Taklitçi. Sık dişini biraz."

Selim kafasını sağa sola sallayan Deniz'in bunu yapamayacağını anlayınca, çantayı ona uzatarak;

"Tut bunu." deyip Taklitçi'yi kucağına aldı.

Onun da takati yoktu ama eğer ölmüyorsa hapse de giremezdi.

Deniz, yalpalayarak yürüdüğü halde, inatla onu taşımaya çalışan adamın kandan ıslanmış yüzüne baktı. Terden saçları alnına yapışmıştı ve önünü görmesini engelliyordu. Ağaçlarla kaplı bu alanda karanlık yüzünden hiçbir şey görmek mümkün değildi zaten. Yine de Deniz boşta kalan elini Selim'in yüzüne getirerek saçlarını geriye itip, zifiri gözlerini gün yüzüne çıkardı. Gecenin siyahına inat parlayan irisler, yaptığı hareket yüzünden kendi yeşillerini bulmuştu. Karnını delen keskin sızıya rağmen kalbini saran sıcaklığı hissedebiliyordu ama zorlukla aldığı nefesi daha da yavaşlamıştı. Bedeni gittikçe tükeniyor, bulanıklaşan Selim'in yüzü giderek kayboluyordu. Son kez kendini zorladı fakat acılar çoktan onu ele geçirmişti. Sevdiği adamın yüzüne değen nefesi bir kez daha onu kucakladığında, çoktan sessiz boşluğa kendini bırakmıştı.

TAKLİTÇİ (TAMAMLANDI✔)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin