...23.BÖLÜM...

511 36 29
                                    

▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪

Deniz iki haftadır yoğunlaşan ve hiç kesilmeyen karın ağrısıyla boğuşuyor, bir yandan da vücudunu terk etmeyen Selim'in görüntüsünden kurtulmaya çalışıyordu. Yoğun taklit açlığı çekiyordu ve bedenini saran kavurucu sıcaklık gün geçtikçe artıyordu. Doktor uyuşturucu yoksunluğu hissetmesine izin vermese de taklit bağımlılığı onu mahvediyordu.

Boş odanın karanlığına sinmiş halde, kan ter içindeki parmaklarını dizlerine dolamış, öylece oturuyordu. Her zaman olduğu gibi yine titriyordu ve acı çekiyordu. Ayaz yoktu. Ona destek olan, sabretmesi gerektiğini söyleyen Yara Bandı yoktu. Doktora da hala kırgındı ve güvenemiyordu. Selim, sürekli yanında olsa bile görüntüsünden kurtulamadığından, Doktor onu görmesini de yasaklamıştı. Yalnızdı bu yüzden. Geçmişte olduğu gibi yapayalnız.

Dizlerini biraz daha karnına çekerken gözlerini etrafta gezdirdi. Yüksek beyaz duvarlarıyla kare şeklinde olan oda, hastanede kaldığı yıllarda gördüğü türlerden değildi. Bir köşesine istiflenmiş yatak dışında pencere dahi bulunmuyordu. Bu tarz odaların neden yapıldığını anlayamamıştı. Fakat iyi şeylerde kullanılmadığı kesindi. En açık örneği ise acılar içinde kıvranan bedeninin, bu loşluğa ve boşluğa hapsedilmiş olmasıydı.

Kafasını tekrar dizlerine çevirerek gözlerini kapattı. Günlerdir ne uyuyor ne de yemek yiyordu. Yorgunluk kalp çarpıntılarını tetiklerken, hala nasıl ölmediğine anlam veremiyordu doğrusu. Yaşamak için tutkuyla hayata sarılan bedenine içten içe kızsa da dayanamayacağı günün yakın olduğunun farkındaydı. Ölümü arzuluyordu sanki. Yine o karamsarlığa düştüğü günlerde olduğu gibi depresif haldeydi ve hayatında başka çıkış yolu göremiyordu. Yoktu da zaten. Ya Selim ölecekti ya da o. Selim'in ölmesine izin veremezdi. Yaşadığı sürece acı çekmeye devam edecekken üstelik... Bu sıkıntılarla neden uğraşmak zorunda kalmalıydı ki? Ne gibi bir kazancı olacaktı bundan? Selim'de ölürse güzel olan ne kalacaktı geriye?

Gözlerinden sızan yaşları, halsizlikten bitap düşmüş parmaklarıyla güçlükle silebildi. Beynini dolduran karıncaları düşünecek takati bile yoktu. Çok yorgundu. Bedenini zorla yana yatırtarak dizlerini tekrar karnına doğru çekti. Ağrısına karışan mide bulantısını bu şekilde bastırmaya çalışıyordu fakat işe yaramıyordu. Avunacak güzel hayaller de kuramıyordu. Yalanlarla gerçekleri ayırt edebilen birisiydi ve hayaller, gerçek olmadığı sürece yalandan ibaretti. Yıllarca görüntüsü dahi aldatmacadan oluşan bir insanın ne tür gerçekleri olabilirdi ki? Taklitçi, yalanın ta kendisiydi zaten. Ben diyebileceği bir şeyi yoktu. Olmayacaktı da.

Odasının duvarlarıyla aynı renge boyanmış demir kapı tiz çınlamayla açılınca, koridordan geldiği belli olan ışılar kare odanın aydınlığına karışmıştı. Deniz cenin pozisyonunda yattığı yerden sadece gözlerini sesin geldiği yöne çevirmekle yetindi. Vücudu titremelerle boğuştuğundan ona itaat etmeyi reddediyordu. Yorgundu ve sancılarla uğraşıyordu. Böyle davranması normaldi doğal olarak.

Selim Deniz'i yerde titrer halde görünce, panikle yanına koşup önüne oturdu. Deniz'in bu şekilde acı çekmesine dayanacak gücü kalmamıştı. Kalbi de dahil hiçbir zerresi onun yaşadıklarını kabul edemiyordu. Sanki ağrılar içinde kıvranan Deniz değildi de oydu. İğneyi çocuğuna batırırken gören annenin yaşadığı duygu aktarımını yaşıyordu. Ve o, Deniz kadar güçlü olmadığından bu acılara katlanamazdı.

Deniz'i omuzlarından tutup oturur hale gelene kadar kaldırdı. Gözlerini zorlayan damları içeride tutmaya kararlıydı fakat boğazına dolanan düğüm, dayanma gücünü azaltıyordu. Çıkamayan yaşlar da kalbine kalbine akıyor, yorgunluğuna karışan iç boğucu sıcaklık tüm vücudunu kavuruyordu.

TAKLİTÇİ (TAMAMLANDI✔)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin