...14.BÖLÜM...

941 164 19
                                    

▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪

Karşısında yüzüne bakan ellili yaşlarındaki adam, kim olduğunu anlamaya çalışıyordu. Kapıyı açalı uzun zaman olmuş, yavaştan kırışıkların arasında kaybolan gözler, merakla önünde ona bakan yüzü incelemişti. Gelenlerin kim olduğunu, neden kapısının önünde konuşmadan ona baktıklarını, ne istediklerini çözemiyordu. Bu durumun süreceğini düşünerek, misafirperver ses tınısıyla sözünü yineledi.

"Buyurun. Kime bakmıştınız?"

Deniz, on üç belki de on dört senedir görmediği görüntüye dalıp gitmişti. O an kalbindekileri mi dinlesin yoksa aklından geçenleri mi dinlesin, bilememişti. Çünkü yüreği, özlem duygusuyla yanıyor, kapıda duran adama kollarını dolamak istiyordu. Aklı ise onu sattığını hatırlatıyor, sevilmediğini haykırıyordu. Çıkmazlarla kıvranmaya son verip, titreyerek kendine geldi. Cevabını alması gereken soruları vardı.

"Orhan Paksu ile görüşecektim."

Sesi net çıktığı için mutlu oldu. Zayıf görünmek istemiyordu. Onu satmasına rağmen ne kadar güçlü olduğunu görmeliydi.

"Orhan Paksu benim. Siz kimsiniz?"

Deniz bu anı beklermişçesine, gözlerini adamın gözlerine dikti ve;

"Deniz Paksu." dedi.

Adam donup kalmıştı. Nasıl tepki vermesi gerektiğini kestiremiyordu. Onca yıldan sonra nasıl olmuştu da gelmişti? Onu terk ederek, bırakıp gittikten sonra Deniz'i bir daha görmeyi beklemiyordu. Kapısına gelmesini de...

"Sen..." dedi ve durdu.

Kelimeler anlamlarını yitirmişti sanki. Ne konuşacağını, nasıl konuşacağını şaşırmıştı.

"Evet, ben. Senin satarak kurtulmaya çalıştığın evladın."

Deniz onun aksine önceden ezberlediği kelimeleri sıralıyordu. Bugüne kadar yüreğini ağırlaştıran, eteğindeki taşları dökmeden buradan gitmeyecekti.

Adam kapıdaki duruşunu dikleştirirken, Deniz'e bakan gözlerini koridorun uzun duvarına sabitledi. Deniz'in görüntüsünün düzelmiş olduğunu anladığı halde soğuk tavırlarını sürdürdü ve içini alevlendiren evlat hasretini umursamadan konuştu. Kendi çocuğu olmadığını bilmesi, Deniz'e olan sevgisini gram eksiltmemişti ama bir anlaşma yapmıştı. Deniz'in iyiliği için uyması gereken bir antlaşmaydı bu.

"Bunu bildiğin halde neden buradasın?"

Deniz on iki yaşına kadar sevgiyle onu kucaklayan, destek olan, iyileşmesi için çırpınan adamın yerinde yeller estiğini görünce, ister istemez üzülmüştü. Babasıydı onun. Her ne kadar onu istemese de nefrette etse, babasıydı. Giderek duyarsızlaşan duygularına ayak uydurup, omuzlarını iyice dikleştirdi. Güçlü olmaya çalıştığında yaptığı bir alışkanlık haline gelmişti zamanla. Kendini iyi hissettiriyordu.

"Nedenini öğrenmek için. Kaç para verdiler karşılığımda merak ediyorum. Şimdi kazandığımdan daha mı fazla acaba. Benim gibi bir hazineyi gözden çıkaracak kadar vermişlerdir diye düşünüyorum. Haksız mıyım?"

Adam gözlerini beton duvarlardan ayırıp, koyu kahve saçların arasında parlayan yeşillere baktı. Karısının gözlerine benziyordu. Tıpkı onun gibi öfkeyle bakarken, yeşilleri daha da koyulaşıyor, siyah halkaları kalınlaşıyordu. Kaşları aynı ciddiyetle kıvrılıyor, aynı sert ifadeyi takınıyordu. Fakat Deniz'in yüzü duygusuz bir katılıktaydı. Ve bu katı yüz ondan cevap bekliyordu.

"Haklısın. Yüzüne bakılmaz biri olmana rağmen milyonlarca lira verdiler bana. Yıllarca senin için tedavi yolları aramaktan bıkmıştım ve karlı bir yolla senden kurtuldum. Kardeşlerin güzel okullarda okudular sayende. Bir işe yaradın yani."

TAKLİTÇİ (TAMAMLANDI✔)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin