▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎
Billur Akkaya'ya doğru ilerleyip;
"Gidelim." dedi.
Olacakları merak etmiyordu. Tek temennisi sonunda ölmüş olmaktı. Ölüp kurtulmak.
"Yapma bunu Deniz. Bize zarar veremez. İstediklerini elde etmesi için bize ihtiyacı var."
Doktor kesin bir tonla konuşmuştu. Billur Akkaya'nın Taklitçi'ye sahip olmak için onlara ihtiyacı vardı. Özellikle gen çalışmalarından sorumlu kişi kendisiydi ve o olmadan Deniz'de gereken yeniliği sağlayamazdı. Ayrıca ölürlerse Deniz'in onları bu odadan sağ çıkarmayacağının da bilincindeydi. İkisi kadının canlı çıkış biletleriydi.
Deniz durup Doktora baktı. İhtimallere sığınıp hayatlarını riske atamazdı.
"Seni bir kere kaybettim baba. İkinci kez buna dayanamam."
Doktor Zeki duyduğu 'baba' kelimesiyle donup kalmıştı. Yıllarca kalbini tırmalayan eksiklik eriyip gitmişti sanki. Yüreğini saran babalık duygusunu ilk kez bu kadar derinden hissediyordu. Yıllardır yanında olmasına rağmen evladının kilometrelerce uzaklığını, bu kelimeyi duymasıyla kısa bir sürede kat etmişti. Metrelerce yükseklikten denize bakan dertli insanlar gibi o da Deniz'ine hep aşılmayacak yüksekliklerden bakmıştı. Şimdi ise serin suların arasında anın mutluğunu yaşıyordu.
Deniz ihtiyarın ışıldayan bakışlarından onun baba deyişine takılıp kaldığını anlamıştı. Bir süre onu izleyip Billur Akkaya'ya yöneldi. Adımları yavaş ve güçsüzdü fakat korkmuyordu. Taklitçi yönü doğduğundan bu yana başına işler açmıştı. Şu an da farklı bir durumla karşı karşıya değildi aslında. Taklitçi kimliği ve ondan taklit etmesini isteyen birisi... Bu senaryoyu var olduğundan beri yaşıyordu Deniz. Ve var olduğundan beri sevdiklerini üzüyordu. İstemeye istemeye üzüyordu üstelik.
Konuşmadan odadan çıkarak laboratuvara doğru ilerlemeye başladılar.
Uzayan boş koridor yere çarpan ayak sesleriyle irkiliyor, kafasına silah dayanmış halde iki adama ve Billur Akkaya'yı takip eden Taklitçi'ye bakıyordu. Yapıldığından bu yana zihnine çizilen resimlere bir yenisini ekliyordu yine. Farklılıklarından dolayı acı çeken insanların, çaresiz tablolarının doldurduğu çizimlere...
Neredeyse elli yıldır birbirine benzemeyen insanlara ev sahipliği yapıyordu. Aileleri tarafından bırakılmış, en azından huzurla yaşayabileceklerini düşündükleri ya da yalnızca yaşayacaklarını umut ettikleri çocuklar, buraya getiriliyordu. Yaşıyorlar mıydı peki? Belki evet belki de hayır. Ailelerine duydukları özlem şöyle dursun, işe yarayacağı sanılan ilaçları kullanmak zorunda kalmaları, farklı farklı testlere tabi tutularak canlarının yanması, kısaca düzeltilmeye çalışılmaları ne kadar yaşatıyorsa o kadar yaşıyorlardı. İnsanları anlayamıyordu. Farklı olana başlattıkları bu savaşı izah edemiyordu bir türlü. Halbuki olanı olduğu gibi kabullenmek tüm sorunları ortadan kaldırmaz mıydı? Böylece ne sahip olduğu özellik sebebiyle acı çeken olurdu ne de acı çektiren.
Laboratuvar odasının iki yana açılan otomatik kapısından içeriye aynı sessizlikte süzüldüler. Odayı baştan başa dev bilgisayar ekranları, ekranlara bağlı büyük cihazlar dolduruyordu. Göz kamaştıran beyazlığı insana ruhani bir atmosfer sunuyordu. Beyazlığın içinde kaybolan deney tüpleri ise bilgisayarların uzağında bir köşeye yerleştirilmiş, aralarındaki kablolarla kimya, teknolojiye bağlanmıştı adeta. Ve görülen laboratuvarların aksine bir köşesi de rafların dolduran kitaplarla süslenmişti. Eski ve yeninin çatışmalı zıtlığına rağmen kitaplar ve teknik aletler, bilgi dolu dostluğun sıcaklığını hissettiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAKLİTÇİ (TAMAMLANDI✔)
Siêu nhiênDeniz doğuştan getirdiği farklılığı ile zamanla aranan bir insan haline gelir. Fakat onu arayanlar çokta iyi insanlar değildir. Kendi taklit sorunları yetmezmiş gibi bir de peşinde olan bu insanlarla uğraşmak zorunda kalır. Değişen kimliği sayesind...