-En Güzel Rüyam-Ateş öylesine güçlü ki tenim acıyor. Elimi yavaşça kolumun üzerinde dolaştırıyorum. Siyah kazağım sanki tutuşmuş gibi sıcak... Dokunuşum beni rahatlatmıyor aksine canım birazcık daha fazla acıyor. Etrafıma bakıyorum. Karanlığı yırtarak yükselen alevlerden başka görebildiğim bir şey yok. Kendi etrafımda dönüyorum. Bir çemberin ortasındayım. Alevler sanki her saniye daralıyor.
"Bana bak."
Duyduğum sesle arkamı dönüyorum. Namjoon öylesine yakınımdaki onu nasıl olup da daha önce fark etmediğime şaşıyorum.
"Al hadi." diyor. Elimi yakalıp avucuma tanıdık ağır metali bırakıyor. "Vur beni."
Bir adım geriye çekilmeye çalışıyorum ama beni durduruyor.
"Eğer bunu yapmazsan öleceksin." diyor.
gözleri bir an benden uzaklaştığında nereye baktığını anlıyorum. Alevlerin biraz daha yaklaştığını fark ediyorum. Göğsüm hızla aldığım nefeslerle daralırken alnını alnıma yaslıyor. Yüzümü buz gibi ellerinin arasına alıyor.
"Hatıra istemiyor muydun? Beni öldürmek..." gözlerimi kapatıp ondan tekrar kurtulmaya çalışıyorum ama olmuyor. Kollarını etrafıma sarıp beni kendine çekiyor. Dudaklarımız öyle sert birleşiyor ki canım acıyor. Tanıdığım kokusu güçlükle aldığım nefeslerımle ciğerlerime dolarken o beni sertçe öpmeye devam ediyor.
"Yoksa kurtulamasın." Geriye çekildiğinde başını hafifçe iki yana sallarken söylüyor. "Yap hadi." bileğimi sıkıca kavrayan parmakları canımı acıtıyor ama onun ne yapmaya çalıştığını anlamak istediğimden bunu umursamıyorum. Elimdeki silahı daha sıkı kavramam için elimin üzerinde duran elinin baskısı artıyor. Sonra bir adım geriye çekiliyor ve silahı alnına dayıyor.
"Yap."
Gözleri tıpkı o gün olduğu gibi bakıyor gözlerime. Bütün öfkesi orada, bütün acımasızlığı... Fazladan bir şeyler arıyorum. Ufacıkta olsa bir korku. Yok... Gözü yine kör olmuş korkunç öfkesinden.
"Yap!" gerilen yüzüne bakarken gözlerim yanmaya başlıyor. Başımı iki yana sallayıp geri çekilmeye çalışıyorum. Elimin üzerindeki eli daha da sıkılaşıyor. Parmağımı tetiğin üzerine itekliyor. Gözlerime bakıyor.
"Bunu daha önce yapmalıydın." diyor kısık sesle. Parmağımın üzerinde onun baş parmağının baskısı artıyor.
"Hayır." diyorum. Sesim daha yüksek çıkar diye ummuştum ama bir fısıltıdan ibaret. "Hayır." Tekrar ettiğimde gülümsüyor.
"Sen suçlusun Jimin." Öyle kısık sesle söylüyor ki duyamayacağım neredeyse.
"Bunun suçlusu sensin."
Dudaklarımı itiraz için aralayacağımda tetiğin üzerindeki baskı biraz daha artıyor. Sonra silah patlıyor.
Sıçrayarak gözlerimi açtığımda ne ölü bir Namjoon vardı olduğum yerde ne de etrafımızda büyük bir çemberde yanan o güçlü ateş.
Derin bir nefes alıp camdan dışarıya baktım. Jungkook fark etmişse bile sesini çıkarmamıştı. Sanırım artık o da alışmıştı. O günden sonra geçen dört sabaha böyle uyanmıştım.
Kabusla...
Kar iki gün boyunca yağmaya devam etmişti ve biz yolların açılmasını beklemek zorunda kalmıştık. Bugün akşamüzeri yollar açıldığında da yola çıkmıştık ve şimdi hava kararmıştı. Ne kadar uyumuştum bilmiyordum sadece fazlaca terlemiştim ve kalbim kabusumun etkisiyle hızla atıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kirletme Hayallerimi
RomantikGeçmişinden kaçarken, yine geçmiş kurtarabilir mi bir kalbi? Peki bir insan kendisinden kaçabilir mi? Hayaller bir gün kirlenir mi?