-Nereye Gidiyorsun?-
*Çin*
Bir veda olduğunu bilmiyordum. Sessizce, bana sunduğu o korkutan maskenin gerisinde, geri dönmemi istediğini bilmiyordum. Neden bana, 'Artık kimseyi incitmeyeceğim.' dediğini bilmiyordum. Neden, 'Gidiyorum.' dediğini bilmiyordum.
Merak etmedim. O, gidiyorum dediği zaman, 'Nereye?' diye sormak aklımın ucundan bile geçmedi. Kalbim kuş gibi çırpınırken göğsümde, sadece gitmesini diliyordum. Benden tamamen uzak durmasını... Eli, elime uzandığında geriye çekilmiştim. Bana dokunmasına izin vermedim. Ağzımı açıp tek kelime etmedim... 'Ne istiyorsun benden?' demek dışında, ona tek kelime bir şey söylemedim. Gözlerinde gördüğüm ve varlığına inanmadığım acının, seni zehirlediğini görmek istemedim.
Kim Namjoon, bana veda ettiğini bilmiyordum.
Şimdi biliyordum işte... Gözlerindeki, bana sahte görünen acın, yok sandığım kalbinin en derinlerindenmiş.
Sesindeki umutsuzluğun, duymak istemediğim, 'Beni affet.' çığlıklarınmış.
Bana uzanan elin, 'Yaşamama izin ver.' diyen, korkan yanınmış.
Hiçbirine inanmamıştım. Senden, her zaman olduğu gibi, çok korkmuştum o kadar...
Onun varlığından kaçıp gittiğimiz Singapur'da ilk gün sakindi. Jungkook'la güzel bir kahvaltı yapmış daha sonra da küçük bir gezi yapmıştık. Akşama otele geri dönmüştük ve yemeği otelde yemiştik. İkinci gün sabah, ona kahvaltıyı yapıp öyle çıkmayı önermiştim fakat Jungkook dudağını sarkıtıp beni ısrarları sayesinde ikna etmişti. Yine dışarıya çıkmıştık.
Gittiğimiz yerde, kahvaltımızın gelmesini beklerken lavaboya gideceğimi söyleyip kalktığımda Jungkook'da gelmek istemişti.
"Kendim halledebilirim." deyip gülmüş ve lavaboya yalnız gitmiştim.
Bir tesadüf olduğunu, bunun planlı bir şey olmadığını biliyordu bir yanım. Eğilmiş yüzünü yıkayan adam doğrulduğunda, aynada gözlerimiz buluştuğunda ve onun gözleri şaşkınlıkla açıldığında biliyordum. Sadece bunun bir tesadüf olabileceğini kabul etmek istemedim. Ne geriye gidebildim ne de bir şey söyleyebildim. Namjoon kısık sesle adımı söyleyene kadar öylece olduğum yerde durdum.
Sonra korkunun ele geçirdiği bedenim titremeye başlamıştı. Kafamın içinde bir ses sürekli 'Kötü! Çok kötü bir şey olacak!' diye haykırıyordu.
"Bak ben sadece-"
"Ne istiyorsun benden?" deyip kesmiştim sözünü. Sesim korkumu saklamaktan tamamen uzak ve güçsüzdü.
"Ben..." durmuş derin bir nefes almıştı. Birkaç kararsız adımla bana yaklaşması ve bana uzanan eli, taş kesilmiş bedenimi geriye çekmeme neden olmuştu. Yüzüne zayıf bir gülümseme yapıştırmış ve gözlerime bakmıştı.
"Artık kimseyi incitmeyeceğim." demişti. Gözlerini kısa bir an kapatmış tekrar açmıştı. "Gidiyorum." diye eklemişti.
Bir şey söylememiştim. Dedim ya merak etmemiştim. Nereye gidiyor olduğu umrumda değildi. Sadece gitmesini istiyordum o an.
Bir süre gözlerime bakmıştı. Konuşmadan. Sonra dudakları aralanmıştı.
"Hiçbir şeyi telafi edemem ama... Özür dilerim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kirletme Hayallerimi
RomansaGeçmişinden kaçarken, yine geçmiş kurtarabilir mi bir kalbi? Peki bir insan kendisinden kaçabilir mi? Hayaller bir gün kirlenir mi?