14. Bölüm

2.3K 222 173
                                    


-Duvar-


Gözlerim ağırlıklarından kurtulup nihayet açıldığında korkuyla hızlanan kalbim ciğerlerime hızlı iki nefes çekmeme neden oldu. Rahat yatakta yan döndüğümde gözlerime saplanan ağrı büyüyerek bütün başıma yayıldı. Kısa süre durup ağrının hafiflemesini bekledim, üzerimdeki kalın örtüyü kaldırıp doğruldum.

Sabahın ilk ışıklarıyla hafif aydınlanmış odada dolaştırdım gözlerimi. Büyüktü ve garip bir şekilde tanıdık... Ayaklarımı ılık zemine bastığımda nefesimi tutmuş sadece dinliyordum. Herhangi bir ses duymayı bekliyordum. Kalbimin her vurumunda bedenime pompalanan kan bir zonklama gibi yayılıyordu vücuduma. Başka bir derin nefes daha alıp ayağa kalktım. Başımın arkasında aldığım darbe yüzünden hassas olan yere dokundu parmaklarım. Acıyla yüzümü buruşturduğumda karşımdaki büyük aynayı fark ettim. Bütün bir duvar boydan boya aynaydı... Arkadaki pencereden sızan ışık yüzünden silüetim karanlık görünse bile yüzüme hakim olan korku her hücresiyle ortadaydı. Elimi başımdan çekip üzerimdeki bana ait olmayan kıyafete sildim. Avucum terlemişti. Her zaman olurdu, korkumun bir sonucuydu.

Beyaz kapıya doğru attığım birkaç tereddütlü adımdan sonra ağzımda büyüyen acı tadı yutkundum. Kapının kolunu çevirirken kesinlikle açık olmasını beklemiyordum. Kim rehinesini böyle güzel bir odaya kapatıp arkasından kapısını kilitlemezdi ki?

Jin? Belki...

Namjoon? Bunu yapmış olabilir mi gerçekten?

Belki de o lanet olası herif... Jin in babası?

Karanlık bir koridora çıkmıştım. İlerideki basamaklara giderken nefesimi tuttuğumun farkında bile değildim. Merdivenin başında ahşap korumalığa tutundum, çıplak ayaklarım sessizce indi basamakları ve geniş bir salonda son buldu adımlarım. Burası yukarıya göre daha aydınlıktı. Evin bakımsız büyük bahçesine açılan kapının olduğu cam duvardan yağan yağmurun hafif sesi duyuluyordu.

Buraya daha önce gelmişim hissine tekrar neden olan şeyse; bahçedeki eski görünümlü, işlemeli salıncaktı. Yağmurun ıslattığı beyaza boyalı demirlerin birçok yerinde artık küfün izleri vardı. Bunu daha önce görmüş müydüm yoksa öyle mi umuyordum bilmiyorum.

Arkamı dönüp büyük bir yemek odasına açılan kemeri geçtim. Evin büyük salonunda eşya yok denecek kadar azken burada büyük gösterişli bir yemek masası vardı. Üzerindeki kalın toz tabakası da buranın uzun zamandır kullanılmadığını gösteriyordu. Yine terleyen avuçlarımı üzerime silip etrafımı dinledim. Duvardaki büyük saatin tok sesi dışında ses yoktu.

Tekrar merdivenlerin olduğu yere döndüğümde gözüm büyük çıkış kapısında durdu. Hızlı birkaç adımla oraya gittiğimde kilitli olacağını bile bile açmayı denedim. Başarısızlığımla ağrıyan başımı soğuk kapıya yasladım.

''Açık olmasını mı dilerdin?''

Duyduğum sesle yerimden sıçramıştım ve gürültülü bir nefes kaçmıştı dudaklarımdan.

''Ayakların üşüyecek buraya gel.'' dönüp yorgun yüzüne baktım. Dudakları küçücük bir gülümsemeyi ağırlıyordu. Olduğum yerden milim kıpırdamadığımda hızlı birkaç adımla yanıma geldi. Sanki kırılmamdan korkarcasına kolları beni sardığında nefesimi tuttum. Geri çekilmek istiyordum ama onun güçlü tutuşu buna izin vermiyordu.

''Bir daha yüze kadar saymak yok. Ne sen saklanacaksın artık ne de ben...''

Kısık sesle söylediğinde yavaşça benden uzaklaştı. Gözleri telaşla yüzümü taradı. ''Canın acıyor mu?'' diye sorduğunda ben hala öylece yüzüne bakıyordum. ''Jimin canın acıyor mu? O lanet herif başına vurmuş.'' biraz öfke yerleşti şimdi gözlerine.

Kirletme HayallerimiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin