-Zayıflık-
*Kore*
Çocukluğuma dair fazla bir anım yoktu. Bildiğim bir şey varsa; ben çocuk olamadım.
Eğer fikrimi almış olsalardı, bir fahişenin, herkesten sakladığı aşkından, peydahladığı çocuğu olmayı istemezdim. O kadını hatırlamıyordum bile. Ona dair aklımda kalan tek anı, ölümüydü. Bir kukla gibi sallanan bedenini hatırlıyordum. Kendini asmıştı. Ağlamış mıydım hatırlamıyordum. Korkmuştum belki de bilmiyordum. Ölümü çok şey değiştirmemişti. Onun varlığında da şanslı bir çocuk değildim. Sonrasında da asla şanslı olmadım.
Namjoon benden daha şanslıydı. İhtiyarın adamlarından birinin oğluydu ve babası bir kaza kurşununa gittiğinde ihtiyar onu sahiplenmişti. Onu kıskanırdım. O her zaman, her şeyden uzak tutulmuştu. Benim gibi işkence izleyerek büyümemişti. Nasıl olmuştu da arkadaşım olmuştu bilmiyordum. Arkadaş basit kalıyordu aslında, onunla yaşadığım hayat bizi kardeş yapmıştı.
O da adam öldürdü, o da acımasızlığı öğrendi ama o benden farklı olarak kendi isteklerine göre hareket ederdi. Ben bir makineye dönüştüğümü ancak şimdi fark edebiliyordum. Bana ne söylenmişse onu yapmıştım. Benden kimi, nasıl öldürmemi istedilerse sorgulamadan yapmıştım.
"Gözünü korkut Taehyung." denmişse ne yapmam gerektiğini bilirdim. Bir serçe parmak feda edilirdi. Adam yalvarır, af dilerdi ve sayısız söz verirdi. "Bundan sonra ödemeyi geciktirmeyeceğim." ya da "Ne biliyorsam anlatacağım!" derdi.
"Temizle." denmişse, bunun yapılması daha kolaydı. Öldürmek göz korkutmak kadar zahmetli bir iş değildi. Sınırları yoktu. Tek bir kurşun da işimi görürdü, saatlerce süren bir işkencede. Önemli olan adamı konuşturmaksa işkence yapmak daha mantıklı bir seçenek oluyordu. Acı insana birçok şey yaptırırdı. Sırları açık etmek de bunlardan biriydi.
"Patronun hangi delikte?"
Sanırım bu konuda hemfikirdik. Konuşmamı istiyorlardı ve birçok şey yapmışlardı. Kafama poşet geçirmek, ayaklarımı ıslatıp elektrik vermek ya da tırnaklarımı çekmek... Gerçi, henüz, sıra tırnaklarıma gelmemişti. Bir ara bayılmıştım sanırım. Tekrar kendime geldiğimde karşımda daha tanıdık bir yüz vardı.
"Zamanımı alıyorsun şirin çocuk." demişti Yoongi sorusunu cevapsız bıraktığımda.
Saçlarım alnıma yapışmıştı ve ellerimi hareket ettirebilsem ilk yapacağım şey onları yüzümden çekmek olurdu. Yoongi onları geriye iteklediğinde bir an teşekkür etmek istedim.
"Beni saçlarımın eziyetinden kurtardığın için teşekkürler." Sanırım böyle söyleseydim komik olurdu. İşkence ettiğim kimse bana teşekkür etmemişti. Başımı tekrar öne eğmekle yetindim.
"Dilin yok mu senin?"
Saçlarımdan sertçe tutup başımı geriye yatırdı. Çeneme asıldı sonra, başımı çevirip kurtulmaya çalıştım. Çeneme o kadar fazla bastırdı ki ağzımı açmak zorunda kaldım.
"Varmış. Onu konuşmak için kullanmıyor musun?"
Konuşmak istediğim kişi Yoongi değildi. Kardeşlerden birisiyle konuşmam gerekiyorsa o kişi Hoseok'tu ama henüz onu görmemiştim. Çenemi rahat bıraktığında ağrıyan eklemlerimi esnettim. Ağzımda acı bir tat vardı.
"İnatçısın öyle mi?" diye mırıldandı.
Tekrar ayaklarımı ıslattı. Gelecek olan şeyi biliyordum ve kendimi hazırladım. Dişlerim sertçe birbirine vurdu, parmaklarımın gerildiğini biliyordum. Kontrolsüz bir titremeyle sarsıldım ve artık acıya katlanamadığımda boğazımı yırtan bir çığlığı daha fazla tutamamıştım. Durduğunu fark etmem uzun sürmüştü. Başım zonkluyordu ve bir süre nefes alamadım. Kalbim sanki gırtlağımda atıyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/24171047-288-k789535.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kirletme Hayallerimi
Roman d'amourGeçmişinden kaçarken, yine geçmiş kurtarabilir mi bir kalbi? Peki bir insan kendisinden kaçabilir mi? Hayaller bir gün kirlenir mi?