Bölüm 1- Yuvarlanan Periler ve Aptal Tavsiyeler

151K 4.2K 2.4K
                                    

Öncelikleee kocaman hoş geldinizz

Buraya kitaba başlama tarihimizi bırakalım mı?

Buraya da kitabı nereden keşfettiğimizi

Minik bir not, ilk bölüm biraz yavaş geçecek ama zaten oldukça kısa. Sonrasını çok seveceğinize ve kitap bittiğinde kalbinizin bir yarısını burada bırakacağınıza çok eminim. İyi okumalar

***
Hayatları bir anda alt üst olan insanlar bulundukları noktaya nasıl geldiklerini genellikle bilemezler.

Ben biliyorum.

Beni buraya getiren her şeyi size satır satır yazabilirim, hatta yazıyorum bile! Ve biliyor musunuz, şanslısınız. Çünkü ben zaten hali hazırda bir yazarım. Henüz ilk kitabımı yazmamış olabilirim. Ama o da inanın bana bu hikayenin bir parçası zaten.

Aslında nereden başlamam gerektiğini çok düşündüm. Dediğim gibi, benim buraya getiren her şeyi ben çok iyi biliyorum. Her şeyin bu kadar net olması da bir yerde kafamı karıştırıyor işte.

Ama size öncelikle Ayten Ertan'dan bahsedebilirim. Kendisi benim hayatıma kısacık dokundu. O zamanlar kokuşmuş bir bal kabağına benzeyen hayatımdan bir peri
masalı yarattığına emindim.

Ancak şimdi geri dönüp baktığımda o bozuk bal kabağından tatlı mı tuzlu mu olduğu belli olmayan bir bal kabağı çorbası yapmış olduğunu görüyorum. Ayten Abla, beni en çok sen mahvettin!

Kafanızın da çorba olduğunu görüyorum, ama farkındaysanız benimki de çok iyi değil.

Önümde koca bir halat yığını var. Gelen her denizci yeni bir düğüm atmış ve o halatı öylece önüme bırakmış.

Ben ise sadece Camadan Düğümü'nü bilen minik izci bir kızım. Şimdi size kafa karışıklığımı daha iyi özetleyebildim mi?

Neyse, Ayten Ertan diyorduk. Kendisini belki tanırsınız, harika bir yazardır. Gerçek bir kurgu makinesi. 2 günde yazdığı 350 sayfalık bir romanı olduğunu biliyor muydunuz?

Ayten Abla ile yollarımız kesiştiğinde ben bir dergide yazarlık yapıyordum. Ve inanın bana işimi kaybetmek üzereydim. İlham perilerimin merdivenlerden yuvarlanmak suretiyle benden kaçtığı kara günlerdi. Şimdi bile hatırladıkça tüylerim ürperir.

Üşte o kara günlerden birinde, çalıştığım dergi Ayten Ertan ile bir röportaj yapacaktı. O röportajı ne kadar istesem de koparamadım. Ancak Ayten Hanım'ı dergiye yarım saat önce getirip onu bir odaya kilitledim.

Şimdi buradan bakınca yaptığım yasal bile değil, ama ben tek işi dergicilik olan genç bir yazardım. Ve aklıma yeni bir şeyler gelmesi için Ayten Ertan'ın beynini yemem gerekse o gün onu da yapardım.

Neyse ki daha büyük bir suça karışmam gerekmedi. Ayten Hanım'dan öncelikle kendisini erkenden getirdiğim için özür diledim. Daha sonra ise resmen dizlerine kapandım.

İlkokul müsamerelerinde de beni hep en ağlak rolde oynatırlardı zaten, böyle büyük büyük rollerin adamı kesinlikle benim.

"Ayten Hanım, yazacak tek bir şey bile bulamıyorum. İşimi kaybetmek üzereyim. Siz, siz bu kadar kurguyu nasıl yapıyorsunuz? Yani, ben hayatım ilginçleşsin diye Bulgaristan'da bir köyde 2 hafta bile geçirdim." diye sordum açık yüreklilikle.

Ve siz tekrar sormadan söyleyeyim. Evet; aklıma bir şeyler gelsin diye elime bir dolma kalem ağzıma da yakmayı bile bilmediğim bir puro alıp o köye gittim.

Karşımda 40'larının sonunda bir leydi vardı. Benim ölçüsüz hareketlerime sadece kibarca gülmek ile yetindi.

Daha sonra gözlerini uzaklara dikti. "Hah!" dedim içimden, geliyor büyük tavsiye.

"Sıradan bir hayat yoktur Bengü. Yaşanılan her hayat, dünyanın en sürükleyici kitabından daha ilginçtir. Sen genç bir kadın olurken koca bir hayat yaşadın.

Yaşadığın koca bir hayat yetmiyormuş gibi onlarca da hayata dokundun. İlhamı dışarıda arama. Kendi hayatına bak, kendi hayatına girip çıkan sayısız ilhama bak."

Tabii ki tüm bunları duyunca bir anda dünyama yeni bir güneş doğmadı, alnımın orta yerinde üçüncü bir göz belirip tüm çakralarım ardına kadar açılmadı.

Hadi ama, bu hayatımda duyduğum en boktan tavsiyeydi! Sizden her tavsiye isteyene "İçinde, her şey senin içinde!" diyemezdiniz. Bunu Cem Yılmaz yıllar önce yapmış ve çok da komik olmuştu. Ancak hepsi bu kadardı.

O gün izin alıp eve gittim. Dergiden kovulmadan önce kendi çapımda son izin haklarımı da eritmeye çalışıyordum çünkü. Bu hafta da yazı çıkarmazsam bu sefer kapı önüne koyulacaktım.

Kirasını bir sonraki ay ödeyemeyeceğime emin olduğum ufak evime gittim.

Dünyanın en boktan tavsiyesi olduğunu bile bile Ayten Hanım'ın tavsiyesini de dinledim üstelik. Hayatıma girip çıkan bütün insanları düşündüm. Bilgisayarımı açtım ve gece çökene kadar bir şeyler yazmayı denedim. Ancak siz de tahmin edersiniz ki hiçbir şey olmadı.

Umutsuzca yatağıma gittiğimde artık yarın sabah bir işim olmayacağını hemen hemen kabullenmiştim.

Ancak o gece bir şey oldu. Ayten Ertan'ın hayatıma dokunduracağı sihirli değnek belli ki trafiğe takılmıştı.

Gece saat 3'e gelirken muhtemelen 6-7 saniyeyi geçmeyen ama kafamda birkaç sezon dizi gibi oynayan bir rüya gördüm.

Rüyam sadece lise 1 ve 2. sınıfta aynı sınıfta olduğum bir çocukla ilgiliydi. Ulaş Ulucan.

Ulaş Ulucan 27 yıllık hayatımın 2 yılında vardı. Hem de dolu dolu vardı. Ama lütfen yanlış anlamayın, biz Ulaş Ulucan ile hiçbir zaman epik bir lise aşkına imza atmadık. Biz Ulaş Ulucan ile kavga etmeden bir gün bile geçirmedik hatta.

Yine de o gece rüyamda, alternatif bir evrende Ulaş ile ikimizi gördüm. Olabilir miydi? Ulaş gerçekten hayatımı kurtaracak olan hikayenin baş kahramanı olabilir miydi?

Gecenin o saatinde el yordamı ile bir kağıt ve bir kalem buldum. Gece lambamın altında, ana karakterleri Ulaş ve ben olan bir hikaye yazdım.

Tabii hikayede birbirimizden ölümüne nefret ettiğimiz, Ulaş'ın tam bir göt olması falan yazmıyordu. Yani, bu hikaye sadece tanıdık bir hikayeydi. Bizim hayatlarımızdan aslında baya baya uzaktı.

O gece sönük bir gece lambası ışığında yazdığım kısacık hikaye, benim hikayemin dönüm noktası oldu. Kariyerimi o hikaye ile parlattım.

Hatta öyle ki, o hikaye derginin satışlarını bile patlattı. Kısa zamanda terfi üzerine terfi aldım. Artık sadece metin yazarı değil, Mozaik dergisinin yazı işleri müdürüydüm de.

Her şeyin hayatımda sadece 2 yıl gördüğüm bir adam sayesinde oldukça iyiye gidiyor olmasından hiç işkillenmemiştim de üstelik. İşte o da benim saflığım.

Ben tabii ki şanslı biri değilim, hiç de olmadım. Hayatımın yokuş aşağı yuvarlanışı da bu şanssızlığın gölgesinde tam olarak bu çıkıştan bir yıl sonra olacaktı.

***

İlk bölüm hakkındaki yorumlarınızı merakla bekliyorum.

Sonraki bölüm hemencecik 2 gün sonra, takipte kalın

Öpüldünüzz

Tanıdık Bir Hikaye (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin