Başlamadan önce oyları verelim mii
İyi okumalarr
***
Bunca saçmalığın içine sürekli nasıl düştüğümü gerçekten bilmiyorum. Ama bunun çevremin sadece yarın akıllı insanlardan oluşması ile kesinlikle bir ilgisi var.Sitenin test yayını oldukça sorsunsuz ilerliyor. Zaten Ulaş da atom parçalamıyor. İnternette örneğini yüzlerce bulabileceğiniz bir içerik sitesi oluşturuyor işte.
Yani, bunun büyütülecek bir şey olmadığı fazlasıyla ortada farkındaysanız. Ancak Şebnem'in içi kaynıyor. "Bunu kutlamayalız!" diye sabah bağırarak kendini dışarı attı. Ben aslında pasta keseriz, kola içeriz diye düşünüyordum.
Hem, pasta çikolatalı olduktan sonra 13. İtalyan Kralının tahta çıkışının 789. yıl dönümünü bile kutlayabiliriz.
Ancak Şebnem yine kendi sınırlarını bile zorlayacak bir harekete imza atıyor. Öğleden sonra elinde 3 şişe şampanyayla çıkıp geliyor.
Nurten Hanım kültür yuvası dergisinde şişe şişe alkol gördüğünde bayılacak gibi oluyor, ancak çabucak toparlıyor.
Ki hiçbir şey bununla sonlanmıyor. Aksine, tam olarak burada başlıyor. Şebnem elinde defalarca salladığı şampanya şişesini patlatmaya çalışırken şişe resmen infilak ediyor.
Şebnem patlatmaya çalıştığı şampanyayı oldukça mantıklı davranarak yüzüne doğru tuttuğu için kapak Şebnem'in gözüne fırlıyor, şampanya tüm ofisi batıracak kadar etrafa saçılıyor. En sonunda Şebnem gözünü tutmak için şişeyi elinden fırlatıyor ve şişenin zemini baştan başa şampanyaya bulanıyor.
Herkes telaşla Şebnem'in yanına koşarken kısa bir an ofisin hizmetli ablası ile göz göze geliyorum ve gözlerindeki 'Ben bu dıbık dıbık şeyi nasıl temizleyeceğim.' bakışlarına şahit olabiliyorum. Bir şekilde herkesin ekmeğinde olduğu bir dünya burası, buna kesinlikle şaşırmıyorum.
Herkes Şebnem'in etrafında dört dönüyor. Ancak Şebnem'in elleri Ulaş'ın üzerinde dolanıyor. Nurten Hanım'ı aşıp tek gözü ile Ulaş'a ne zaman ulaştı bilmiyorum. Ancak gerçekten iki gözü de hiçbir şey görmüyormuş gibi Ulaş'ın tüm karın kaslarını elden geçiriyor. "Ulaş çok acıyor gözüm." diye ağlamayı da ihmal etmiyor.
Babaannemin öğrettiği sabır duasını yarısını içimden yarısını dışımdan olacak şekilde okuyorum. Kendisi hep öyle yapar çünkü. Gerçekten işe yaraması için her şeyi doğru yapmam lazımmış gibi hissediyorum. Şebnem şuursuzca Ulaş'ın ırzına geçerken sabıra gerçekten fazlasıyla ihtiyaç duyuyorum.
"Hastaneye gidelim." diyorum kargaşayı bastıracak bir şekilde. Kimsenin aklına gelmemiş olacak ki herkesin gözlerinde bir aydınlanma görüyorum. Size daha önce buradaki en aklı başında insanın ben olduğunu söylemiş miydim? Ortalamamızın nerede olduğunu buradan tahmin edebilirsiniz sanırım.
Bir şekilde Şebnem'i kırık şişelerin arasında çıkarmak için hareketleniyorum. Ancak Şebnem hala Ulaş'ı ellemenin derdinde. Kör gözüne parmak sokmamak için kendimi fazlasıyla zor tutarken "Kapı bu tarafta Şebnem." diyerek onu kendisine getirmeye çalışıyorum.
Ancak, siz de takdir edersiniz ki nafile bir çaba bu. Konu Ulaş olunca Şebnem ile hiçkimse mücadele edemez.
"Beni Ulaş götürsün, çok korkarım ben." diyor bu sefer de. Şebnem'in bileği parmaklarımın arasında. İstesem hırt diye kırıp eline de verebilirim bileğini. Ki gerçekten istiyorum, neden yapmayayım ki bunu?
Tam bu sırada Ulaş gözlerimdeki caniliğe şahit olmuş olacak ki Şebnem'in elini ellerimden kurtarıyor. "Tamam, beraber gidelim." diyor.
Bir şeyi merak ediyorum, yalnızca bir şeyi. Gelip bana Şebnem'den kurtulmak istediğini söyleyen yaban o domuzu bu yaban domuz değil miydi? Ben kafayı mı yiyoru? Lütfen siz söyleyin canlarım, ben tüm bu olanlar arasında ben nasıl delirmeden kalayım?
Şebnem uysal birkaç mırıltı çıkarıyor ama bu kulaklarıma daha çok kapı gıcırtısı olarak ulaşıyor. Ulaş Şebnem'i kapıya doğru ilerletirken Şebnem bu sefer de ayağını kaybetmiş gibi resmen Ulaş'ın üzerine çıkarak yürümeye başlıyor.
Şuurumu kaybediyorum. Bu sefer sinirden gerçekten şuurumu kaybediyorum. Ve "Ben de geleyim, Şebnem'in bir şeye ihtiyacı olur şimdi." diye çıkışırken buluyorum kendimi.
Ulaş, Ulaş'ın üzerindeki bir gözü yaralı Şebnem ve ikisini de öldürmek üzere olan ben bu şartlar altında hastaneye gidiyoruz.
***
Acile giriş yaptıktan sonra kısa bir süre bekliyoruz. En nihayetinde bir sedye boşaldığında yine Şebnem'i hem kör hem kötürüm gibi sedyeye kadar Ulaş taşıyor. Şebnem bir şekilde sedyeye oturduğunda ise onu Ulaş'tan uzaklaştırmak bana düşüyor. Zamk gibi yapışmış adama çünkü, kendi çabasıyla ayrılabilecekmiş gibi durmuyor.Doktor gelip Şebnem'i muayene etmeye başladığında "Hadi biz kalabalık etmeyelim." diyerek Ulaş'ı dışarı sürüklüyorum. Burası bir hastane sonuçta, bizim ucubeler sirkinden bozma edebiyat dergimiz değil. Buraları da birbirine katmamıza gerçekten hiç gerek yok.
Acil koridorunda yan yana bekliyoruz. "Gerçekten çok endişelendin Şebnem için, harika bir arkadaşsın." diyor Ulaş usulca. Kesinlikle gülmüyor ancak sesinde katıksız bir ima gizli.
"Ya ya çok severim gerçekten." diye onaylıyorum onu. Ancak bu roundu burada kapatmak istemiyorum. "Senin de Şebnem'e karşı olan düşüncelerin değişti sanırım." diyorum.
Bir an affalladığını görebiliyorum. "Ne gibi?" diye soruyor. İma ettiğim şeyi anladığına çok eminim. Muhtemelen bunu nasıl telaffuz edeceğimi görmek istiyor.
"Yani, bana gelip onu senden uzaklaştırmam için yardım istemiştin. Sanırım vazgeçtin bundan, dip dibesiniz sürekli."
"Çok dikkatlisin." diyor. Ancak sözlerim bir yerde hoşuna gitmiş gibi de duruyor. Ne hissettiğini, aklından nelerin geçtiğini kesinlikle anlamıyorum.
"Şebnem'i uzaklaştırma planım biraz rötar yaptı, ama eli kulağındadır." diyor ve hemen ardından ekliyor. "Merak etme."
Merak ettiğimden olmadığını söylemek istiyorum, ancak onu ikna edebilecek gibi durmuyorum. Hem, gerekli olan cevabımı da almış gibi hissediyorum kendimi. En azından Şebnem ile ilgili fikirlerinin değişmediğini biliyorum.
Bir süre sessizce yan yana durmaya devam ediyoruz. Bir şeylere mutluyum ki neye mutlu olduğumu bile bilmiyorum. Aklımı bu saçma düşüncelerden soyutlamaya çalışıyorum. Sessizliği bozan ise yine Ulaş oluyor.
"Önceden her hareketini tahmin edebiliyordum. Beni soyunma odasına kilitlediğinde bile bunu bir şekilde gözlerinden okuyabiliyordum ama artık olmuyor." diyor. Hüzünlü bir şeylerden bahsediyormuş gibi geliyor. Sanki, aramızdaki görünmez bağın kopması gibi bir şey söylüyor ama sesi hiç de öyle bir dramı anlatırmış gibi durmuyor.
"Garip hissettiriyormuş." diye ekliyor.
"Sanırım araya giren 12 yıl ikimizi de biraz değiştirdi diyorum."
Kaşları çatılıyor. "Bunu tekrar karşılaşmamızdan beri hissetmiyorum. Bu olanlar aslında çok daha öncesine dayanıyor."
İşte bu biraz ilginç geliyor. Bir şeyler ima ettiğini görebiliyorum. Ama kartlarını asla açık oynamıyor. Bizi bir şeylerin değiştirdiğini çok iyi biliyor.
Ancak onun bilip benim bilmediğim bir şey var arada. O bizi neyin değiştirdiğini biliyor. Bilge bir ukalalık var üzerinde, bunu görüyorum. Ulaş tekrar sessizliğe bürünürken onun benim için ne zamandan beri tahmin edilemez hale geldiğini adım adım düşünüyorum.
Sanırım ona o penayı hediye ettiğim geceden sonrası yavaş yavaş tahmin edilemez bir hal almaya başlıyor. Dalaman gezisinde yaptıkları, Onur'u benden uzaklaştırması biraz beklenmedik.
Şiir dinletisine Ahu seçildiğinde gelip beni teselli etmeye çalışması kesinlikle beklenmedik.
Bizi neyin değiştirdiğini bilmiyorum. Ama sanırım ne zaman değiştirdiğini bilir gibiyim. O gece ikimizi de bir şeyler olduğunu geriye dönüp baktığımda daha iyi anlıyorum.
***
Bölüm sonu
Kitabın seyri hakkındaki yorumlar burayaa
Öpüldünüzz
17.02.2021, Muğla
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanıdık Bir Hikaye (Tamamlandı)
Fiksi UmumUlaş Ulucan ile aramızda yaşanmış birçok şey var. Örneğin onun beni zatürre etmişliği var. Benim onu hareket eden tekneden aşağıya itmişliğim var. Onun defalarca oturmak üzere olduğum sandalyeyi çekmişliği, beni defalarca yere düşürmüşlüğü var. Anc...